bardak yok!!!

-evet evde bardak kalmadı! bizde yalan yok! blaşıklar bir dağ gibi gözümün önünda yığılırken, bu sorunu güzel bi yöntemle bertaraf etmiş 2 arkadaş, çoook önemli bir noktaya değinmek istiyoruz... (bu arda 4'üncü yazar yolda!) bulaşıklar yıkanmalı! Yoksa su bile içmek çileye döner, ki kabus bizi çok uzaklarda yaklamadı daha geçen gün boyle bi kriz patlak verdi ve konsey toplandı!!! Çıkan sonuç inanılmaz bir mucizeyi anlatmaktaydı ve biz hala buna inanamıyoruz. duyunca sizde inanmamak için elinezden geleni yapacaksınız... ve kararı açıklama zamanı geldi, işte o şok edici karar;
-Bulaşıklar yıkanmalı ve durulandıktan sonra raflara ve çekmecelere yerleştirilmeli!
-Yaptık bitti artık bardağımız war. Yeni yıla bardaklı ve tabaklı şekilde giriyoruz hehehehe :) güzel mi güzel? şirinmi şirin cam bardaklar :) hala inanmıyorum!
-Neyse yazımızı gene güzel bi sözle bitirelim:

YEni seneye girerken barkasız, sanki ev bir ıssız... Bardaktır işin sırrı kullanmak için önce yıkamalı!!! (biz yaptık şimdi sıra sızde)

yeni yıl yeni yıl.....



demin evde salak salak gezinirken ilkokulda öğretilen yeni yıl şarkısı aklıma geldi birden.eminim ki sizlere de bu şarkı öğretilmiştir.lafı fazla uzatmadan etraf biraz puslu ve biras da siyah beyaz oluyor ve o yıllara dönüyoruz işte o şarkı....



yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl
bizlere kutlu olsun
yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl
sizlere mutlu olsun

eski yıl sona erdi
yepyeni bir yıl geldi
bu yıl olsun mutlu bir yıl
bu yıl olsun hey hey


galiba bi kaç kıt'ası daha vardı şarkının ama... olsun bu kadarı da yeter sanırsam :)

pwned


okulun son günü sayılırdı bugün. sayılırdı diyorum çünkü gün itibariyle anlatılması gereken yerler bitmiş, hocalar üzerindeki yükü finallere çalışması gereken öğrencilerine bırakmış:
-sorunuz yoksa bu dönemli derslerimiz bitmiştir arkadaşlar.

saygı değer hocalarımıza (okumasalar bile) buradan selam ederiz.

yaklaşan finaller öncesi şunu da (bir itiraf olarak) blog kayıtlarına geçirelim:
"blogger aleminin gördüğü en çancı şahsiyetler olan celica ve itron ile aynı blogda yazmak, blogun not ortalamasını düşürmek güzel bir duygu."

final sınavları için çalmaya başlayan çanlar, yeni yılın da habercisi aslında. (çok boktan bağladım konuyu) yeni yıl, yeni hayat, yeni umutlar yalanlarına değinmeden geçmek, dede olmuş 2008 ve kundaktaki 2009 temalı kartpostallardan bahsetmemek olmaz. ama oldu, yazmadım varsayın.

ayrıca yeni yılda istediğiniz bir şeyler varsa söyleyin efendim, hazır beleş mesajım varken noel babaya mesaj geçeyim. (eli olmayan baba esprisini yapmadım, dikkatinizi çekerim)

sağdan soldan derlediklerim şimdilik bu kadar, yarın cozutmazsak karalarım bir şeyler. son sözlerim, bana sabredip bu dankekten yazıyı okuyanlara gitsin: (bir haber spikeri edasıyla)
-sağlıklı, mutlu bir gün geçirmeniz dileğiyle.

nooot:başlığın ve resmin konuyla alakası yok.

sayac=sayac+1

yılbaşına sayılı günler kala şehrimiz rengarenk ışıklandırmalarla süslendi.buna bi de kar eklenince....yukarıdaki fotonun bi de karlı halini de eklemek isterdim ama hafta sonundan beri yolum o tarafa düşmediği için mümkün olmadı.gerçi minakortis birkaç tane eklemiş kar fotosu onun için gerek yok boku çıkmasın:) sonuçta bildiğiniz kar işte...

son derse doğru çocuklar gibi kar topu oynadık.koskaca kazık kadar adam olan bizler karların içinde bi ordan bi bu yana kar toplarını atmak ve yememek için büyük çaba harcadık.sonuçta bazılarımızın eli mosmor oldu akıllı olanlarda ise ıslanmış eldivenler kaldı.

bakıyorum da bizim blögün sayacı 290 ı bulmuş.pardon sayac=sayac+1 i.(bu olayı fortran diye garip bi dersi görenler bilir) ama yorumlar olmayınca sanki kendimiz yazıp kendimiz okuyormuşuz gibi oluyor.yani yorumlarınızı eksik etmeyin :)

kanst du doğş?

nein, ich bin nicht ein "gotik"


karlı bir sabaha uyanmak deyimi anlamını bugün eskişehir'de buldu. ana yolları bilmem ama ara yollar kapanmış. "gerçek eskişehir" yüzünü göstermiş işte. ters evrimin kanıtı olarak yaptığım kahvaltıyla (ayıptır söylemesi beş adet karışık tost, üç dilim nutella'lı ekmek yedim ve hala 67 kiloyum) güne güzel bir başlangıç yaptım.

kahvaltıdan sonra arabanın üzerindeki karları temizlemek için evin önüne indim. temizledim, güzel. apartmanın yolunu da açtım. buraya kadar her şey normal sayılabilir. işimi bitirmiş bir şekilde apartmana girerken gözüme bahçede henüz bozulmamış "kar" gözüme çarptı. "gel hacı az oynayalım çocukluğa dönelim" içsesiyle beraber kar'ın içinde oynamaya başladım. tam bu sırada elimde bir fırça olması gerektiğini hatırladım. o heyecanla beraber ne yapmış olabilirdim ki bir buçuk metrelik fırçaya? (merak etmeyin, sokmadım) kocaman fırçayı kaybetmiştim evet. kısa zamanda tüm apartman kocaman fırçayı nasıl kaybettiğimi konuşur olmuştu. ama nasıl? ben sayesinde tabiki. bakkaldan ekmek vs. almaktan dönen apartman sakinleriyle aramda şunlara benzer diyaloglar geçmişti çünkü:

(c:ben oluyorre)
-günaydın canberk, kolay gelsin. (kar'ı eşelediğim için yol açtığımı sanıyor)
c: günaydınlar, teşekkür ederim, fırçayı kaybettim de onu arıyorum. (angutsun canberk, sana ne yaptığını mı sordular?)
--------------------
-kolay gelsin, kardan adam mı yapıyorsun?
c:yapmayı düşünüyorum da fırçamı kaybettim onu bulursam eheihe
(tam kapıdan girecekken böğürüyorum arkasından)
c:abi fırçayı görürsen ses et yav, kocaman fırça nereye soktun demezler mi? valla rezil oldum. (gene angutsun canberk, adam senin fırçanı nerden bilsin?)

bu tür aptalca diyaloglardan sonra kocaman fırçayı kaybetmiş insan olarak eve giriyorum. kapıyı açan babama "fırçayı kaybettim yav" diyorum elimle kafamı kaşıyarak. oradan annem atlıyor: "oğlum biz şaka yapıyorlar sanmıştık! tebrik ederim seni" hönkkkk
-nasıl yani?

tam tüm bu aptallıkları buraya kusacakken "dur kuru kuru post olmaz, fotoğraf çekip geleyim balkondan" diyorum. tam bu sırada suyun kaldırma kuvvetini bulmuşcasına seviniyorum:


evet kaybetmemişim fırçayı. hell yeah!!

not: benden sonra bahçeye kardan adam yapmak için giren çocuklar yerden kar toplarken ortaya çıkarmış fırçayı. yoksa bu kadar eşelenmiş bahçede kocaman fırçayı bulamayacak kabiliyete sahip değilim :b

tuz =o











önce tuzu tanıtalım; tuz NaCl olarak bilinen ve sodyum klorür olarak bilinen basıt bi bileşimdir. (ahaaaaaaaaa! yukarda şematik)






bu tuzu eksik olan yazarlar için kaya tuzu
(yukarı koydum alsınlar)





bu yazıya tuz atmıyorum, kalbi olan falan wardır :S neme lazım...
yukarı tuzluk koyuyorum oradan diledikleri kadar alsınlar!
(tuzluk yukarıda)



bu da bizim yıllık tuz ihtiyacımızı karşılar diye düşünerekten(yalnız sonuncuyu bi yere koyamadım, tuz fabrikasında kaldı)

yazının tuzu mu eksik?

bu aralar çok konuşulan yemekteyükkk programını siz okuyucularım için oturup izledim ve değerlendirdim.

tamam yemek yapıyorsunuz belirli bir iddaanız var ben iyi yemek yaparım ben iyi sunum yaparım felan filan.yarışmaya katılıyorsunuz ve maraton başlıyor.sonra gelsin eleştiriler.
işin içine para girince ister istemez yarışmacılar da olur olmadık şeylere bile kusur buluyorlar.yok bunun tuzu eksik yok bizim oralarda buna şu isim verilir siz yanlış biliyorsunuz yok bilmem ne.umarım eleştirilerin dozunu arttırıp:
-bugünkü yediğim pirinç pilavı ömrümde yediğim en kötü pilavdı yarışmacı arkadaşımız pirinci fazla koymuş pilava demezler.herkes bi gurme kesilmiş yok şöyle olması lazım yok böyle.tamam herkesin damak zevki farklıdır ama yapılan herşey de mi kötü olur be birader.

bi de tabaklar masaya geliyor ev sahibi büyük bi uğraşla sabahtan akşama kadar uğraşmış.bazıları bi lokma alıyor ben doydum,ben beğenmedim ondan sonra yemekler çöpe yolculuk.yaptığına mı yanarsın ziyan olduğuna mı?al tabağı kim eleştiriyorsa kim mızmızlık ediyorsa başından aşağı dök.hiç olmassa çöpe gitmemiş olur :)

geçen bayramda özel bir program yapmışlar.eski yarışmacıları bir araya toplayıp bayram özel programı diye.bakalım bu yılbaşında ne yapcaklar reytingler düşer endişesiyle dr.hannibal ı çağırırlarsa hiç şaşırmam.

leblebi?!*

-Blogun tıklanma sayısı 10.000/40 e ulaştı kutlarım sizleri :) saygınıza tesekkur ederım... diyerek yazıya basladım, istedigimiz bi olaydı daha nice 10.000/40 lara deil mi???

-Arka fona verdim Dangerous-Akon sarıkısını harıka bi yazı cıkarma nıyetindeyim ama bakalım ne olacak???

-Bu arala biraz böyle üzgündüm ödevlerimi yapamadım... Bilgisayarımda vürüs wardı, sular kesikti, elektirik nedir bilmiyorum, doğal gaz yoktu, hava soğuktu, kahvem soğuktu, yok mu bi bardak su??? damağım kurudu... :S

-konumuz harıka ama yinede o ankete baktım dun girip, o ne bea??? Çok manalı bi soru olmuş butün bu manalı sorularımız sizi sıkmasın doğrular.... kovalasın kovboylar...=b (A! Yeni bi şarkı çıktı play listeye bu arda)

-gelelim esas konuya; bu aralar yazı sıkıntısı ceken gerçek yazarlar war... kendi içlerinde harika yazarlar... ama sıkılırlarsa yazarlar... Olur olmadık yerlere espiri yazarlar... İste o yazarlara da böyle bi yazı yazarlar... Biraz yazı yazarlar... Sonra onlara yorum yazarlar... print *,

-konu kayası oldu ama ben yapmadım... neyse herkezciklere saygılar son olarak güzel söz yazalım;

yeme leblebiyi, gaz yapar sonra

anket


bir bloga konulabilecek en aptal anket sol tarafta.
it'z not my problem

bloga
a-) uğradım
b-) uğramadım

ne gereksiz bir yazı

bugünün hava ve yol durumu:
dün başlayan ve biten kar yağışı yerini soğuk havaya bıraktı.eriyen kar nedeniyle yer yer buzlanmalar görüldü.burdan çarşı pazara çıkacaklara duyrulur.

günün özeti:
son nümerik dersi....balyoz gibi ağır işletme kitaplarıyla çarşı turu....burger king wooper menüyü afiyetle mideye indiriş....unutulan nümerik analiz kitabı....ve 100 m kısa mesafe koşusu....

finaller geliyor biz geziyor şemsiye kendini gösterir gibi yapıp hemen kaçıyor.(ne saçma bi cümle oldu)

-hocam benim teyzem 100 derece suyla banyo yapıyordu.
-evladım senin teyzen o zaman buharlaşmış olmalıydı.

bugünlük yeter sanırsam bizi izlemeye devam edin.
-sanki tv haberlerini sunuyorum pehhh

ateş, su, toprak, tahta!

genel işletme
genel muhasebe
iktisada giriş
hukuka giriş
davranış bilimlerine giriş

genelini ya da girişini anlamam ben. kafasına (liseyi de sayarsak) 6-7 senedir sayısal veriler aşılanan insancıklara yazıktır. -ki bu insancıklardan ikisi celica ve ben oluyorre-

-bu arada, geçme notu kaçtı? :X

----------------------------------

aöf bürosundan kitaplarımızı aldıktan sonra adalarda açılan burger king'i de test ettik yazmadan geçmeyeyim. burger king yarattığı yeni, hoş ve porsuk nehri & adalar manzaralı mekanıyla mc ile arayı açmışa benziyor. aha bu da big king xxl kadar olmasa da ters evrim (insandan hayvana) gerçekleştirdiğimizin fotoğrafı:


yemekteyizvari eleştirilerde bulunmak gerekirse; -ki gerekmiyor-

-masada çatal bıçak bile yoktu. çatal bıçağı geçtim, masa örtüsü bile yoktu.
-hatta tabak bile yoktooooo!
-whopper'ın sunumu sadeydi, damak zevkime hitap ediyordu.
-sadece patatesi yiyebildim, et pişmemişti.
-ketçapta çürük domates tadı vardı, yiyemedim
-kolamdan kıl çıktı. peçeteye çıkartmak zorunda kaldım.
-fonda çalan "what else is there" isimli şarkının ses kalitesi beklentimin altındaydı. (oha?)

yazar notu: yukarıdaki eleştiriler asılsızdır, eleştirileri dikkate almayınız.

ilk Kar Tanesi


-Üç beş gündür hava acayip soğuktu, zaten ondan belliydi kar yağacaktı. :) Uzun süredir görmedigim kar manzarası gene pencerelerimizi şenlendirmeye gelmişti. :) Ama acayip bi soğuk war dışarıda... :S
-Neyse gelelim konumumuzun özüne, güzel güzel kar yağıyor dısarıda... Pencereden izliyorum dedim yazma zamanı geldi bloga. Biliyorum dostlar boşladım bu arlar bloğu ama baya bi olay oldu ondan boşladım yoksa hiç boşlaryım... Zaman bulamadım yazmaya, zaman bulgum andada yazacak kafa bulamadım, bu güne kısmetmiş. :) Şu anada eskişehir sokakları donuyor ayaza cekmis durumda, istanbulda ki arkadaşlarımı aradım, soğuk deil diolar :S (hemde bizim burada arka tarafımızdakı buzları kırmak için sürüne sürüne sürüne yürüdüğümüzü bile bile ...) 'Kar yağdı mı?' dierekten bi soru sorma gafletinde bulundum... :S sormaz olaydım... 'kardeş bakırköye kar yağar mı? yağsada 1 günden fazla kalır mı? ayrıca bu mevsimde kar yağar mı?' gibi üç soruyla karsılandım... Ayrıca 'HAHAHAHAHAHAHAHEAHEA' gibi bi kötü adam gülüşü, acayip küfür yediniz canlar :P haberiniz olsun!!! Bizde burada kar topu oynarız die kendimizi ağutuyoruz.
-Koydum bende güzel bi kar tanesi resmi, inadına yazarım: KAR OLMADAN KIŞ MI GEÇER? :) Hayırlı olsun herkeze yılın ilk düşen kar tanesi, romantik akşamlar geçirelim dileğiyle (uzatmadan fazla yazıyı) herkeze güzel günler.

pаз, два, три

tüm çalma listemi dolaştım winamp'ta. gaza getirecek bir şarkı aradım. bulamadım. "b" tuşuna basmaktan parmağım morardı, lanet olasıca winamp -çok mu abarttım?-

yazacak konu avı için yapılabilecek en iyi iş bloglar arasında bir gezintiye çıkmaktı. yaratıcılıktan uzak bu eylem beni bir fenerbahçe taraftarı yapmaz elbet ; )

her neyse efendim, yaptığım küçük gezintide cicilerle süslenmiş onlarca yazı gördüm. daha çok satış yapmak için tezgahındaki en güzel meyveleri & sebzeleri en öne koyan tezgahtar görünümlü blog yazarı gibi bir tanım çıktı ortaya.
-haa aferin iyi oldu.

tüm bunların yanında en saf duygularını insanlarla (sanki bitkilerle paylaşabilirmiş gibi) (tabi odun arkadaşları olanları es geçiyoruz :b) paylaşmış, hafif melankoli kokan okunabilir tatlı blogları da gördüm. gösterişten uzak, blograzzi ile henüz tanışmamış, "bana ne kim okumuş, kim okumamış" diyebilen cici bloglar.

sanırsam burada bir karar vermek gerekli. -blogun, bir konu ör: futbol, basketbol vs. üzerinde bir blog değilse- amacın:
1-) egonu tatmin etmek mi? ("en" olabilmek)
2-) kafandakileri paylaşarak biraz olsun rahatlamak mı?

başta bu kararı verirlerse işler daha iyi olacak sanırsam. tabi bu işin "bence"si. "sizce"si size kalmış...
-zat-ı ali'nize birisi dur desin efendim!

yabancı bir dilde başlık atıp anlamsız bir fotoğraf koyarak daha "ciks" oluyoruz galiba?

müzik


  • günün şarkısı: yenge yenge kezban yenge muhtar mı oldun kezban yenge....
  • gaz pedalına adanmış bir şarkı:bas gaza aşkım bas gaza kim tutar seni bas gaza......
  • tropik bir şarkı:muz gibiyim muz muz çikita muz....
  • starwars tan esinlenilmiş bir şarkı:gezegendeki son gemiye binip çek git.....
  • şarkıda kaç kişinin olduğu belirsiz bir şarkı:hadi deli oğlan hadi hadisenin beline dolan kızı bi öp bakalım kızı dudağından......
  • oha dedirttiren bir şarkı:kızlar kızlar gelem mi yananızdan öpem mi....
  • ne istediğini açıkca sölemeyip de dolaylı yoldan söleyen bir şarkı:senden çocuğum olsun istiyorum ......
  • piyasa yapmaya yönelik bir şarkı:bebekde üc bej tur atarım olmadı bi de sinemaii yaparım....

havadan sudan bir yazı #2

günün anlam ve önemine uygun bir şarkı bence" hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde..."

bir kaç sene önce cafenin birinde yan masada oturan elemanın biri karşısındaki oturan kıza"isminizi bağışlar mısınız" diye garip ve bir o kadarda tuhaf bir soru sordu.kızın ne demesini beklerdiniz."olur tabi banka hesap nonuz neydi acaba"....ben bu cavabı beklemiyordum açıkcası.

ortaokuldayken bir öğretmenler günü...bahçeye toplanıyoruz tören için.sınıfta sıraya geçtik ve merdivenlere doğru ilerliyoruz.arkadaşlardan biri matematik hocamızı görünce "öğretmenim bayramınız kutlu olsun" diye bir cümle kurdu.ondan sonrasını hatırlamıyorum.... :)

sıradan bir günde sıradan bir teknik dersi.öğrencinin biri hocanın verdiği ödevi kağıda çizmeye çalışıyor.derken hocaya sesleniyor.(bu diyalogdaki karakterleri karıştırmamak amacıyla kendi aramızda öğrenciye ö,hocaya h diyelim)
ö:hocam bu çizim kağıda sığmıyor ne yapayım?
h:evladım sen geri kalanını masaya çiz ben giderken masayı katlayıp götürürüm.

nedense bu aralar hep geçmişte olan komik olaylar aklıma geliyor.sanki yaşım gelmiş 70 e torun torba sahibi olmuşum da bir sahil kasabasına yerleşmişim de domates biber patlıcan yetiştiriyormuşum da bir de tekne almışım da balığa gidiyormuşum da(bu cümle biraz uzun mu oldu daa) hey gidi günler hey der gibi geçmişe dönüyorum....ya da odunlaşmaya mı başladım ne?

bu aralar bobiler örg diye bi siteye takılıyorum.harbiden komik şeyler var(tabi hepsi değil)
-hadi lan bana ne senin takıldığın siteden
linkini vermiyorum arama muturuna yazın gelsin :D
-oldu başka bi isteğin
şimdilik bu kadar yine bekleriz....

ortam #2


minakortis in çektiği fotoda biraz oynama yapayım dedim...fotoşop biraz kötü oldu ama olsun idare edin artık :)

ortam


üniversitenin mühendis adaylarına sağladığı doğal yaşam ortamı. bahçede ot kalmadığında bu yaprakları yiyoruz evet :|

montaigne #2

-Güzel noktaya parmak basan bir dostum bu baslık altında bisiler söylemiş, bende eklerde bulunmalıyım diye düşündüm ve;

Hersey göründügü gibi olsa
Bilinen reel değerlerle yoğrulsa
Gercegin gücü cahillerden de olsa
Güc bilmediklerimizde bulunmaktadır

-Her güç aslında gerçeklere dayanmaz mıdır??? Gerçegi ne kadar biliyorsanız, o kadar güce kavusmaz mısınız??? Öyle ise bilinen degil bilinmeyen bizim görüşümüzü daraltır(tabi benim fikrim) ve o nedenleki görüpte, gördüklerini karşısındakine anlatan, bilgisinden dolayı güclüdür. Çünkü ırmak asla denize, denizde asla okyanusa benzemez. Burada kuantum(yanlış yazdım :) ne war?) fiziğinin güzelliklerini saygıyla anarım...
-Ama yınede 'I am the best! Fuck the rest' derseniz... :) hehehehe o ayrı :)

başlıksız #2

çoktandır bloga bi şey yazmak içimdem gelmiyor nedense.yazmak istiyorum ama yazamıyorum. düşünüyorum da çok mu boş bir insan oldum ben bu aralar?aklımda yazacak hiç bir düşünce kalmadı mı?ama sonra içimdeki ses bana bazen sessizliğin de bazı şeyleri anlatabileceğini söylüyor.ama gerçek hayatta blogda değil....
daha eğlenceli yazılar dileğiyle ....

montaigne

böylece, bir ırmak büyük olmasın isterse
daha büyüğünü bilmeyene büyük gelir;

bir ağaç, bir insan da öyle. her şeyde,

en büyük gördüğümüzü devleştiririz.


hiç ırmak görmemiş biri ilk kez ırmak gördüğünde deniz sanmış onu. biz en büyük bildiğimiz şeyleri, doğanın o konudaki son sınırları sayarız çünkü...

kayıt dışı #3

yemekteyiz isimli dankekten programı izlerken sıkıldım, azıcık bloga kusayım dedim.

vizyon sahibi insanları dinlemek gerçekten büyük zevkmiş, bugün tekrar anladım dersteyken. biraz ders, biraz hayat dersi, biraz stand-up gösterisi şeklinde değişik üslup; insanın önüne sunulunca "hacı bitmesin yav" diyebilmek çok kolay oluyor. derslerinde zorlansak bile saygıyı hakeden hocaların öğrencisi olmak bile güzel sayılmalı. onların görüşlerinden, fikirlerinden, kişiliklerinden birazcık esinlenebilmek büyük fırsat. sanırsam "üniversitenin insana yeni ufuklar açtığı" söyleminin ortaya çıkmasının nedeni bu olmalı. kendimi şanslı saymalıyım, bu fırsata sahibim.

ayrıca belirtmeliyim ki celica kadar yaratıcı değilim başlık konusunda :b

-yemekteyiz başladı, ben kaçtım.

utanıyorum bu cümleyi kullandığım için : )

Kürkçü Dükkanı


-Hey yazarlar bana laf atmıs döndüm iste tam gaz yazılara devam, okul nacizane kürk dükkanı(kürkçü dersem bi tarafı kalkar die kürk dükkanı diecem, okula fazla yüz vermemek maksat ;] )

yav bi yazmaya vakit bulamadım ben bea... anca simdi oturdum bilgisayar basına, tatil yaptı herkez biz yorulduk, tatil falan yapmadık =/

-Bundan sonra yazılar tam gaz devam :) (ölmedim buradım mesajı werdim sizlere)

havadan sudan bir yazı

pazar günleri bana hep sıkıcı bi gün olarak gelir.bunda tabi ertesi günün erken kalkış günü olması da bi etken sanırım.

karşınızdaki insana "aga ben bi head and shoulders almaya gidiyorum markete" demek yerine "aga ben bi kafa ve omuzlar almaya gidiyorum markete" derseniz karşınızdakinin yüz ifadesi ne olur acaba.

yarın okul var bakalım ne geyikler çıkacak (okuldan değil bizden) gerçi fakültenin arkası orman olduğundan olabilir aslında neden olmasın :)

geçen sene teknik dersine girip hocayı beklerken içeriye bi kedinin girmesi ve ön tarafların dolu olması nedeniyle arkalara doğru gitmesi bizde "galiba alttan alıyor dersi" diye bir düşünce uyandırdı.t cetveli yerine kuyruğunu kullanıyordu herhalde :)

ortaokulda bir arkadaşımızın tatil anısını tahtada okurken yazının bi yerinde efes yerine efes pilsen harabesinin geçmesi "acaba yeni bir uygarlık mı doğdu" dememize neden olduydu.

saçmala(ma)

*evde boş boş oturunca da yazacak malzeme çıkmıyor insana. kök saldım, ilkbaharda çiçek açarsam yaza yersiniz meyvelerimi :|

çalışma şevk'imi aldı bu tatil benden. düzenimi bozdu. lanet olsun.

*itron'un yaşadığından şüpheliyiz. abi bi ses ver safslfdsf

*hacı "iris" diye bir şarkı var, 2039423 senedir dinliyorum.
---
and i give up forever to touch you
---
*blogun sadece bir izleyicisi var.(geçen sefer yazdığımda voodoo girl izleyici olmuştu, bakarsın gene birisi olur :b izleyici olmazsanız da canınız sağolsun)

*ben bana kendim için lazımım?
-yapma yaa

*hadise makyaj harikasısın.
-makyaj yapmaması hadise olur zaten.

*sınırsız internetim var -ki buradan olmayanlara selam ederim- ve aklıma indirmek için bir şey gelmiyor : (

-hava mı yapıyon lan dümbelek?

*google chrome kurdum emektar bilgisayarıma ama alışamadım bir türlü:
-biz alışana kadar en iyisi firefox
aslanım

*fotoğraf da koymuyorum bu yazıya.
-iyi de birader, napalım?

>£#$½{[]}
bu günlük bu kadar saçmalama yeter. barca-real maçı varmış ntv'de. iyi bari bu geceyi kurtardık
. >_<

edit:
şu fotoğrafta gözüken bölge/eyalet yerine
iç anadolu bölgesi, ege bölgesi vs.yazanları gördüm gezinirken, koptum yav.


(fotoğraf koymayacağımı söylemiştim, iki gündür kendimle çelişiyorum)

edit2:
iki gündür de fotoğraf yerine resim diyormuşum, hiç uyarmıyorsunuz aşk olsun.
-o senin angutluğun birader.

başlığı olmayan yazı

son zamanlarda bir türlü bloga yazacak bi şey bulamadım ya körelmeye başladım ya da tatil beni epey bi tembelleştirdi.asıl sorun okula gitmek için sabah erken kalkmam olacak.iyi ki pazartesi günü sabahtan ders almadım alsaydım biraz zor olacaktı.

özellikle uzun yolda radyo açtığınızda(niye uzun yolda dediysem isterseniz evde de açabilirsiniz:)) aman tanrım o ne şarkılar abuk sabuk sözler ne müzik var ne ses var.bazen eski şarkılardan çalıyorlar diyorum şimdiki pop şarkıları bundan bi 30 sene sonra hatırlanacak mı ?ardından hemen bi cevep geliyor "hayır".yıllar önce seslendirilen şarkılar ya şu anda bile biliniyor ya da bi film müziği olarak karşınıza çıkıyor.ayla dikmen in yıllar önce seslendirdiği parçanın yeniden radyolarda çalınması buna en güzel örnek sanırım.

bu sene ne zaman kar yağacak bakalım.bundan bi 4 sene önce felaket yağdıydı ondan sonra tık yok bi de benim lise dönemimde. lisedeyken özellikle sınav günlerinde yağmasını isterdik sınıfça.hele okula gitmek için sabahın köründe kalktığımda kar yağdığını görünce hemen tv yi açıp okulun tatil olup olmadığını öğrenip olmuşsa(genelde olurdu) büyük bi sevinçle direk yatağa.o sabah uykusu da ne tatlı olurdu bea :)

Not:iyi bi başlık bulamadım bununla idare edin artık :)

übaraks


*dün yazının devamı gelecek demiştim, bugün vazgeçtim yav. niye diye sormayın çünkü canım hiç istemiyor devamını yazmak ama şöyle bir özet geçiyim: (ulan kendimle mi çelişiyorum ne?)

bayramın birinci günü kurban telaşı ve ziyaretler. akşamında değişmeyen "kaçan boğa" ve "acemi kasap" görüntüleri. ikinci gün paso oturuş, hiçbir iş yapmayış. üçüncü gün dönüş yolculuğu ve yol üzerindeki bursa'ya da uğrayıp ordakileri de ziyaret ediş. dördüncü gün yok zaten eskişehirdeyiz. bu kadar işte yok daha fazlası.

*itiraf ediyorum: bilgisayarımda 3 adet gülben ergen, 2 adet de demet akalın şarkısı var.

*ben okulu özledim, boş boş oturuyom lan.

*übaraks -liseden kalma- bir şaşırma ünlemi, bilmeyeniniz varsa öğrendiniz işte.

*flyleaf emo grubu mu lan? ziterim öyleyse.

*windows update sen de iki dakika sabret.

*fotoğrafın olmayan konumuzla hiçbir alakası yok. (bkz: oksimoron)

şimdi dağılabilirsiniz (>_<)

gereksiz bir yazı



bisküvi,büskivi,bisküi,büsküi,püsküüt,büsküüt seç beğen kullan :)


tatil & tatil

yazacağımı söylemiştim, çok uzatmadan başlayayım.

05.12.2008
itron için yolculuk, bizim için bayrama hazırlık günü. celica ile aöf büro'suna gidiyoruz: "erteledik size kitap vermeyi, 22 aralıkta vereceğiz" diyorlar, "aq sizin" diyoruz -tabi içimizden- gün bitiyor bizim için oracıkta.

06.12.2008
itron istanbul'a ulaşmış, celica & ben eskişehir'deyiz sabahtan. öğlen yola çıkıp saatler 16.00'a gelirken bandırma'ya ulaşıyorum. celica'dan ses yok; ne kontörüm ne de mesaj hakkım var, soramıyorum "naptın abi?" diye. herneyse.

bandırma'yla ilgili ilk gözlemlerim çok değişmiş olduğu. ilk değişiklik girişteki tabelada kendini gösteriyor. 111 bin yazıyor nüfus hanesinde. yeni ve lüks binalar, değişmiş çevre vs. vs. "vay be" derken değişmeyen bir şeyin farkına varıyorum, mırıldanıyorum kendime: "yolların çok bozuk be bandırma!" tam bu sırada yoldaki çukurlardan birine giriyoruz, sarsılıyoruz; sanırım yol da beni doğrulamak istiyor.

bu sarsıntı aklıma belalımız "mukavemet"i getiriyor. burulma & eğilme momentleri, sigmalar cart curt. "hay ebeyni mukavemet" diyorum "bari tatil yolunda yalnız bırak beni" bu sırada da anneanemin evine yaklaşmışız, köşedeki bir tabela dikkatimi çekiyor, fotoğraflıyorum:



"anne burası kimin evi?" diyorum. "pinti recep amcanın evinin üstü ama kimin olduğunu bilmiyorum" diyor. "çok tanıyorum ya pinti recep amcayı zaten" diyorum içimden. yüzümde acayip bir sırıtış.

ilk gün anneanemde kalıyoruz annemle. yorucu yolculuğun ardından bandırma'nın meşhur dönercisinde karınlarımızı doyuruyoruz. sonra eve gidip mayışıyoruz koltuk köşelerinde. bilgisayar var evde ama yazmak gelmiyor içimden bloga. "yat oğlum şimdi, yarın yazarsın"

07.12.2008
sabah 09.30'da kalkıyoruz. kahvaltı için. eskişehir'de bulamadığımız değişik çeşitli peynirlerle lezzetli bir kahvaltı yaptıktan sonra telefon ediyorum babama: "kurban bakmaya ne zaman gidiyoruz?" birazdan geleceğini söylüyor. bende fırsattan istifade bloga bir not düşüyorum.

kurban pazarı kalabalık. heryerde hayvanlar, heryerde pazarlıklar. geziniyoruz epeyce. gözümüze kestirdiklerimizi hafızamıza not ediyoruz. bayram sabahı alıp kestireceğiz oracıkta. babannemde kalacağım bu akşam. yola koyulup eve ulaşıyoruz. oraya her gittiğimde yaptığım gibi tv başındaki yerimi alıp discovery channel'da "chop shop" programına takılıyorum. biraz daha zaman öldürüp şuradan gelip geçenleri izlemeye koyuluyorum:



izlerken iki üç satır yazmak istiyorum "o"nunla ilgili. özel bir gün onun için:
"hatırlamadığımı düşünmeni istemezdim ama yapmam gereken bu sanırsam, daha fazlasını yazmam iyi değil biliyorum. iki cümle ile ifade etmekle yetiniyorum kendimi"

şimdilik bu kadar olsun, yarın devam ederiz ; )

bugün bayram.....

bayram geldiği zaman hep Barış Manço nun "bugün bayram erken kalkın çocuklar..." şarkısı aklıma gelir.her ne kadar çocuklar gibi içimizde bir heyecan olmasa da eskisi gibi insanın başka şehirlerdeki akrabalarını görmesi böyle günlerin önemini bir kez daha vurguluyor her ne kadar tadı tuzu benim küçüklüğümdeki gibi olmasa da....(250 sene düşündükten sonra böyle bir cümle ortaya çıktı nasıl çıktı ben de anlamadım :)

ankara her bayramda olduğu gibi kalabalık değildi.hava aralık ayında olduğumuzu hissettirmiş kediler ise başıboş sokaklarda cirit atıyorlar.bazıları yemek bulma yarışında bazıları ise bayram ziyareti telaşında:) herhalde hava değişikliğinin nedeniyle beyin fonksiyonlarım sapıttı :S lafı uzatmadan:


iyi bayramlar....



kene tezahuratı!!!


-İnsanları sıkıntıya soktun bu sene... Millet gidemez oldu sayende piknige... Sebep oluyorsun cocuk ölümlerine... Sen harbiden o. cocugusun kene...

-Herkezin bulupta çözemedigi soru... 'suda yasayıpta, nasıl kalıyor kuru???'... Kactı bizim balıkların bütün huzuru... Ananın ... su samıru...


-Harika yapmışlar adamlar, biraz küfürlü ama bence kesinlikle duymanız gerekli. Savas kardesimin dedigi gibi kopması garanti... linki assagıya bırakıorum kesinlikle izleyin:


bayram bayram

blogu boşladık bu aralar. biraz da geç kalmış bir yazı olacak ama napalım :b blog yazarları olarak tatil yollarındayız. ankara, istanbul, bandırma yolları taştan değil belki ama güzel :b (itiraf ediyorum yazacak kelime bulamadım) dönüşte gözlemlerimizle tekrar buradayız. iyi bayramlar.

aslında bu güne özel birkaç satır bir şeyler yazmak gerek lakin bayram sonrasına erteleyelim...

rokette son nokta




salı günü yapmaya başladığımız model roketimizi bugün kazasız belasız bitirdik.sabah 2 saat ders olması nedeniyle bütün günümüzü bu işe ayırdık.boya işi,paraşüt yapımı,zımpara vs....binbir aksiliğe rağmen özellikle boyada (yok boyanın taşması yok bilmem ne) bittirdik.bir de hızımızı almayıp arkadaşın roketi diye diğer bir arkadaşın roketinin üstüne desen çalışması yapmamız ve sonun da kız arkadaşımızın(roketini boyadığımız) gelip"aaaa bu ne,kim yaptı"demesi ve elimizi kolumuzu sıvayıp tekrar boya işine kalkışmamız(yaptığımız haltı temizlemek için) günün en komik anı oldu:)) yarına ise bir tek motoru takma işlemi kaldı sonra ise gökyüzüne yolculuk:))ortada mavi olan bizimkisi.(üst resimde)




başlıksız #1

sonbaharın artık bizi terk ettiği kışın ise yüzünü gösterdiği bir aydayız artık.vizeler sonrası yorgun bir savaşçı gibi sabahın köründe kalkıp okula gidip en son dersin ise ismi ve içeriği tuhaf olan fortran ı gördükten sonra insan nasıl olabilir ki?türkçe yerine fransızca veya başka bilmediğim bir dille anlatılsa ancak bu kadar anlayabilirim....

arkadaşlar dün çok güzel yazılar yazmışlar özellikle yalnızlık üzerine.....insan bazen çevresinde bir sürü kişi olmasına rağmen niye kendini yalnız hisseder ki?niye bazen yürüme ihtiyacı ister başıboş,belki yağan bir yağmurun altında belki de bembeyaz atılan bir konfeti gibi lapa lapa yağan karda..... ve çevresine bakar tek yalnız odur ya parkta ya da kaldırımda ve bir iç çeker geçmişe döner veya o andaki durumuna üzülür ve hayat akıp gider.....

zaman da çok mu çabuk geçiyor ne:) daha dün bayramdı bir kaç gün sonra gene bayram.2 ay göz açıp kapatıncaya kadar geçti.yaşladık sanki bea :)

roket takımı


unutulmaz çizgi film pokemon'un unutulmaz karakterlerinden biriydi roket takımı. pokemon'u izlememişler için hatırlatalım; pikaçuyu çalabilme planları her zaman başarısız olan ama asla vazgeçmeyen cesi & ceyms & miyav üçlüsüdür bu roket takımı. bir de şöyle bir mottoları vardı, yenilmeden önce söylerlerdi:

belaya hazır olun

hem de çifte belaya

dünyayı yozlaşmaktan korumak için

tüm insanları kendi şemsiyemizin altına toplayana

kötülüğümüzü yıldızlara sıçratana kadar

jessy! james!

roket takımı her zaman ışık hızıyla hareket eder

ya teslim olun ya da savaşmaya hazır olun!

maaoooovvv

her neyse efendim, kuşkusuz sabaha kadar roket takımını anlatacak değiliz size. kısa bir özet geçelim dedik. peki neden bu özeti geçtik? kafanızdaki soru bu olmalı, uzatmadan cevaplayalım.

söylemesi ayıptır, model roket kursuna başladık okulda. blog yazarları olarak -mina & celica & itron- grup oluşturup bugün işbaşı yaptık. yarın sabahki diferansiyel denklemler dersi bitiminden itibaren akşama kadar uğraşıp bitirmek hedefindeyiz roketimizi. bu olaydan yola çıkarak "roket takımı" sıfatını uygun gördüm kendimize. eh efendim ne karakter olarak ne amaç olarak ne de kulvar olarak aynıyız ama sonuçta biz de bir roket takımıyız...



bu arada yerel gazetenin birinde resmim çıkmış -pazartesi günü gerçekleşen model uçak sertifika töreninden- uzaylı gibiyim gene. la havle...

resim de müstehcen gibi geldi bana ama içim kötü galiba :b

Offis party!!!

sıradan bir klasör...



masa üstünde duran...


sanki içinde bişeyler war?!

o da ne??? :) parti mi war???


Yağmurlu günler çabuk geçer!!! #2


-The morning rain clouds up my window... Anyway, the red sun sinks at last into the hills of gold. I know just stop the rain... We gotta find peace and end the RAIN on the streets...

-Güzel olan yağmurun bittigini görmek, her geçen gün güneş açtıgını daha farklı açılardan izlemek. :) Genelde insanın saat 12:00 dan sonra yazası geliyor, hele baslıkta yağmur gibi doğanın ağlamasını simgeleyen mucizeyse... Ama her ağlamanın içinde güzellik getiriyor doğa, 'yağmur nasıl olsa günaşle kavusur' diyor insan içinden, gene yamurlu günler çabuk geçer gibi oluyor ve kesinlikle rahatlıkla bitiyor... İnsan gibi doğa da ağladığı günleri gülerek katırlıyor ilerde, bize yağmurdan sonra güneş açıyor. (sanki gülümsüyor) :)

-Bizde güneşin açmasını dört gözle bekleyen insanlar, yamurlu havada dışarı çıkıp dolasarak ve bırazda ıslanarak güneşin gelisiniz özlüyoruz. Sanırım bırazda kutlar gibi oluyoruz... Yağmura pencereden bakmak yetmez diyenler için sözüm... Ve dışarı çıkıpta yağmur bittiginde güzel bi anı hatırımızda kaldı diye sevinerek, ugurluyor ve günün çabuk geçmesini sağlıyoruz. :) kısaca yağmurlu günler çabuk geçiyor :) ve simdide güzel bi sözle konuyu bitireyim... -biraz uzattım galiba =S -

-Yağmurla ıslanan günler, bencilce ilk ışığın bulutların ardından süzülmesini bekler. Güneş açtığında, sanırım yağmurlu günler çabuk geçer... :)

kayıt dışı #2


hayatın boşluğu içinde sürüklenirken; "dalgaların kayalardan götürebildiği sadece tozdur" misali derin düşüncelere dalıp toz zerreciklerinin içinde kayboluyor ya bazen insan, düşünen adam heykeli gibi bir köşeye çöküp görmek istiyor ya üçüncü şahıstan kendi hayatını... ve tam o anda kulaklarındaki dizeler aklındakileri doğrular bir hâle geliyor ya:

i'm so tired of being here
suppressed by all my childish fears


hayatın parmağında döndürdüğü insanlardan olmamak için çabalarken düştüğüm durumdan anlık bir sıyrılış ile yazılmış paragraf yukarıdaki.

şimdi biraz sesli düşünüyorum:
hayat ne garip, vapurlar falan...

kadir abeyyyy


bazı insanlar telefonla konuşurlarken ister istemez bağırmak zorunda kalıyorlar.bazıları farkında olmadan bazıları ise telefon oparetörünün azizliğine uğrayarak söylediklerini çevresinde bulunan insanlara bir hoparlör edasıyla yayınlıyorlar.günlük hayatta her yerde özellikle kapalı alanlarda rastlarız bu tip olaylara ve hatta bazılarımız acaba ne konuşuyorlar diye merak edip bazılarımız da ister istemez kulak misafiri oluyor.bunlardan biri de geçen sene minakortis ile benim başıma geldi.bu olayı yıldönümü olduğu için yazmak istiyorum.bir gün doğalgaz faturasını yatırmaya dfym ye(doğalgaz faturası yatırma merkezi)gittik(tamam itiraf ediyorum bu ismi ben uydurdum yazarken:))orda adamın birinin telefonu çaldı ve yüksek sesle konuşmaya başladı.belki de bu konuşmanın en önemli kısmı(tabi bize göre çünkü o günden sonra bir çok geyiğe malzeme olan bir sözdü) "kadir abeyleeee yarın düveye bakmaya gidiozzzz sen de gel bak bakam düveye"demesi bizi kopartmıştı.gerçi o günden sonra pek dfym ye gidemesek de,kadir abi belki bize küsmüş olsa da,bu olayın yıldönümünün yaklaşması nedeniyle(belki geldi de geçiyor) kadir abiyi ve düvesini saygıyla anıyoruz......