and the pes 2010 goes to...


aceto balsamico'yu bilmeyeniniz yoktur. dün oynanan el clasico'nun sonucu üzerine bir yarışma yapmıştı blogunda. şansımızı deneyelim diyerek bir tahmin yapmıştım. 1-0 barça alır, golü de z. ibrahimovic atar dedim.

inanır mısınız? tuttu :)) bu sonuç şu diyaloğu da doğurdu:

(bayram sebebiyle; liseden sınıf arkadaşlarıyla buluşma düzenlenmiş, mekanda oturulmaktadır. bağrış, çağrış, gürültü hepsi iç içeyken algıda seçicilik kendini gösterir; "barça kazanmış" lafı duyulur)

m: -nee barça kazanmış mı?
x: -he ya, 1-0 çakmış real'e.
-(1-0) demek, golü kim atmış?
-ibrahimovic atmış ya, aslanım benim!
-(hafif şaşkın) şimdi bir şey söyleyeceğim ama inanmayacaksınız!?
-ne diyeceksin?
-pes 2010 kazandım.
-ne alaka?
-skoru ve golü atan(lar)ı bildim. pes 2010 kazandım.
-(alaycı bir ifadeyle, hepbir ağızdan) s....r lann yeme bizi ahahahaha ayaküstü sallama ahaha!

sonucu bilinmeyen işler

  • Saat 4:00 ... Evet 4 hamde gece 4... Manyamıyım ben git yat uyu diyorum kendime ama nafile uku sıfır.
  • Uyuyamayıncada dedim kendi kendime "Gir şu bloga, bi tıkla bakalım neler dönüyor".
  • Ama uykusuzluk çok boktan bi durum. "EEE! madem uyku yok hadi yazır oğlum..." dedim ve sonuç...
  • Blog'u özlediğimi farkettim. Meğer burası bildiğin stres atma mekanıymış, yazmaya alışmışız bi kere...
  • Sevgili okurlarım bu gün gördüm ki artık kimse hiç bişiyi umursamıyor. -Blog biz seni seviyoruz o ayrı- Umursamadığı gibi, bilmediği olayların sonuçlarından kaçmak yerine üzerine giderek herşeyi daha bi bombok hale sokuyor.
  • Misal beni ele alalım: Uyumayı sevmediğim halde sonuçlarının, uykusuzluğun getireceği sonuçların farkında bile değilim. Peki sonuçları neler mi? Merak ediyorsanız size bir doz İbrahim, pardon uykusuz İbrahim verelim...
  • Bu gün 2 bardak kırdım... 4 kez kafamı dolaba çarptım... 1 kez oturduğum yerden yerleereeeee yuvarlandım... Kahveyi koymadan bardağa su koydum -Ben genelde önce kahve koyar sonra suyu koyarım-... Dahada kötüsü suyu kirli bardağa koydum... gün boyunca aptal saptal, ipe sapa gelmeyen ve anlamsız cümleler kurdum; daha doğğrusu kurduğumu sandım ama aslında cümle kurmadığımı yeni anlıyorum... 3 tane film izledim... Ayrıca bu yazıyı yazarken 8-9 imla hatası yaptım... (Buna alışık olduğunuzu biliyorum.) v.b.
  • EEE! Git uyu diyorsunuz ama sonucunu bilmeden işe kalkarsan böyle olur. İşte siz güzel bir öğüt: Artık uykusuz kalmanın sonuçlarını biliyorsunuz ve bu nedenle; UYKUSUZ KALMAYIN! KALMAYIN!
  • Peki ya, uykuyu alarak ortalıklarda gezmenin sonuçlarını anlatmalımıyım? Bilmediğim şeyleri anlatamam...
  • SAYGILAR!!!

kaza yaptım : )

sonunda ehliyeti hayırladım, ilk kazamı yaptım.

olayın en başına gidelim.

biliyorsunuz, spor salonuna takılıyoruz. gidip ağırlıkların altında ezilerek kendimize eziyet ediyor, sonra bitap bir halde kendimizi eve atıyoruz. işte bugün de o günlerde biriydi. eve gelip sıcacık duşun altına kendimi attıktan sonra mayışmış bir halde beni uykuya itecek oyun olan football manager'i açtım. normalde, ben spor salonundan gelip arabayı babama bırakırım o da çıkar dağa bayıra koşar. hasta olmuş, "içeriye gidip yatıyorum ben, uyanamazsam git anneni al." dedi.

yorgun ve bitkin ben istemeye istemeye tamam dedim. nasıl olsa uyanır!

uyanmadı.

sorun yoktu, ilk kez araba kullanmıyordum, ilk kez de annemi almaya gitmeyecektim. annenin iş yerine gidip anneye "çok yorgunum pfss" dedikten sonra yola koyulduk. eskişehir'i bilenler için söylüyorum odunpazarı'daki otobüs duraklarına (atatürk lisesi'nin oradaki değil) çıkarken diş polikliniği vardır. şimdi o yokuşu hatırlayın. işte o yokuş.

lanet olası yokuşu her geçişimde kırmızı yanmazsa olmaz! o ışıklarda yeşilin yanmasını (sağa dönmeyecekler için) beklemek ise tam bir işkence. yaklaşık 1,5 dk. kadar bir bekleyişten sonra yeşil ışık yanıyor, yarı debriyaj hazır(!), çekiyorum ayağımı frenden, yavaş yavaş gaza basıyorum. ama o da ne? araba ileri gideceğine geri gidiyor. "lan!" diyorum biraz daha yükleniyorum gaza. sonuç değişmiyor. derken çaat diye bir ses. "eyvah gitti" diyor annem. yediğim kornalar da cabası. şok olmuş şekilde dikiz aynasına bakıyorum arkadan bir polis bana doğru geliyor!

kaza olmuş. her şey hazır sanıyordum oysa ki! vitesi boşta unutmuşum!! sabaha kadar gaza bas nafile gene öne gitmez o araba bre salak! konsantrasyon kaybı diyelim daha masumane hea?!

"ehliyet var mı?" diyor polis "var" diyorum. veriyorum ehliyeti, hemen hasar tespit çalışması. unutmadan söyleyeyim polis aracına çarpmıyorum. polise ait sivil bir araç. aracın sadece plakalığı (plaka değil, plakanın takıldığı o siyah plastik hede) hasar almış. polis gayet sakin. "buradan bir insan da geçebilirdi, plaka hiç sorun değil" diyor. "dikkatli ol" diye ekliyor. "hatamı kabul ediyorum, kusura bakmayın" diyorum polise. annem ise hasarı karşılamanın peşinde. kabul etmiyor tabi polis. ne dediğini de bilmiyor kadıncağız. elindeki poşetleri dört bir yana fırlatmış. tekrardan "kusura bakmayın" diyorum plakasını söken polise ve arabaya doğru yöneliyorum.

vitesi bire takıp kalkışı gerçekleştiriyorum. eve ulaşıp olayı babaya anlatıyoruz. "olucak tabi o kaza boşverin arabayı size bir şey olmasın!" diyor.

sonra hiç işim yokmuş gibi gelip buraya yazıyorum.

ankara ankara

bugün ankara'daydık değerli okuyucu. makine mühendisleri odasıyla beraber, kaynak teknolojisi konulu kongreye katıldık. şehri pek gezme fırsatımız olmadı, amacımız da bu değildi zaten. -gene de 7. cadde'ye uğramadan(!) yapamadık-

belki başka bir gün, yeniden görüşürüz ankara!

not: fotoğrafa bakıp kız/erkek oranı hakkında yorum yapacak salağı sağ üst köşedeki "x"e basmaya davet ediyorum.

Konsantre Hayat...

  • Hergüne merhaba demeyi kendine borç bilen, devamli olarak kombine hayat süren, zombi misali bazan ne yaptımızı dahi bilmediğimiz bir hayatı süren, basit ama bi o kadar da karmaşık canlı topluluğu olarak, konsantre hayatlarımızla kendimize verilen görevlerle farklı yollara dağılmış bulunmaktayız...
  • Farklı yol derken; hepimizin üstlendiği ve yapmak zorunda olduğumuz işlerden bahsediorum. Ancak asıl kast ettiğim tabiki çalışmalarımız ve toplumda olan yerimizi korumamız için gerekli olanı(ki para) kazanmak için kullandığımız sıfatlar. Bunlara konsantre olarak yaklaşarak bakmak bizimde hakkımız değil mi?
  • Hergün konsantre olarak kendine bakan insanlarla karşlaşırız. Okulda, yolda, yemek yediğimiz yerlerde v.b. Bunlarda ortak olarak gördümüz ilk şey onların konsantre yaşamlarıdır. "Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim.."
  • Şöyleki; herkez birini ilk gördüğünde onu yargılama sürecinden geçirir. Kafasında ii kötü bişiler canlandırır ve eğer bu insanı normal olarak kafanızda bi yere koyarsınız. İşte bu ona bakışınızdır. Daha sonra onun mesleğini öğrenirsiniz ve bu fazla tanımadığınız kişi hakkında bilginiz olur... İşte bu ufak bilgi yumağına ben karşınızdakinin konsantre hayat bilgisi demeyi doğru buluyorum. Aslında merak ettiğim şey şu ki; insanlar başkaları hakkında bu edindikleri konsantre bilgileri daha sonra hangi duygularla yoğurarak karşısındakine yaklaşıyor?
  • Keşke bunları öğrenmenin bi yolu olsa... Keşke... Keşke diorum ama yanlışmı düşünüyürom acaba...
  • "Bunu bilsek hayat daha güzel olmazmıydı?" demektende kendimi alamıyorum. SAYGILAR

(1/2)*m*V^2=m*g*h

-Merhaba blog! Bu aralar kafamadaki potansiyeli kinetiğe dönüştürmeye karar verdim... Daha sonrasında; bir insanın ne kadar yüksek hızda düşünebileceğini bulmak için "(1/2)*m*V^2" kinetik enerji formülünü düşünce hızına uyarladım... Tabi beynimizin düşünce, hızını merak ettiniz değil mi? Düşünce hızı 0.000042 saniyede sorgu yapabilmekte olup en yüksek olarak yaklaşık 1080000km/h=300000 m/s olmaktadır... İlginçtirki 300m/s olan ses hızını geçememekte ve aslında kendince ses hızı yavaşlığını kabul etmektedir... Tabi gerçek şudur ki; düşünce ses hızından da yüksek olup, herhangi bir ölçüm aletiyle kesin olarak ölçülmesi mümkün değildir.
-Şimdi gelelim düşünce hızının gerçekdeğerini hesaplamaya!? Kendimi herkez gibi ısık hızında düşünen bir insan olarak ele alalım: h=beynimin yerden yüksekliği(ağırlık merkezinin)=6+168=174 cm=1.74m , beynimin ağırlığı(ortalama)=375gr=0.375kg , g=yerçemi ivemesi=9.80665 m/(s^2)
(1/2)*m*V^2=m*g*h
(1/2)*(0.375)*V^2=(0.375)*(9.80665)*(1.74)
V=5.8418 m/s
-Eeeeee? Hani biz ışık hızında düşünüyorduk? Yemişler olum bizi!!!!!!
-ÖNEMLİ NOT: BEN BURADA DÜŞÜNCE HIZIMI DEĞİL SADEDE KAFAMIN DÜZ OLARAK YERE DÜŞTÜGÜNDE HANĞİ HIZLA YERE ÇARPACAĞINI HERAPLADIM MERAK ETMEYİN HEPİNİZ DÜŞÜNCE HIZINIZDA DÜŞÜNMEYE DEVAM EDECEKSİNİZ... SAYGILAR...

hafta sonu ekstra

vizeler zihnen çarşamba günü bitmişti aslında. makine elemanları gibi bir dersi alıp kafayı sıyırmadan ona vakit ayırmak, o vaktin verimli çalışabileceğin her an olması gerekliliği; makine olmayan insan beynini -en azından benimkini- çökertmişti çünkü -ne cümle kurdum ama-. cuma günü konunun derinine indikçe kafayı sıyırma şansınızın arttığı bir ders olan akışkanlar mekaniğinden sınavımız vardı üstelik! tüm bunların üzerine ne yapılabilirdi peki? öğrenci milleti sınavları bitirip ne yapar?

vodka + redbull + schweppes

=

hafif dönen kafa + anlamsız kahkahalar + itiraflar ahahah.

tabi entropinin artma prensibini de unutmadık.

son olarak değerli okuyucu, abidik gubidik magazin programları vardır bilirsin. -program ismi x olsun- x biter x life, x life biter x özel, x özel biter x extra başlar. işte bu başlığı da öyle düşün.

amaçsız bir yazı oldu tabi. farkındayım.

özlü söz

blog sayfalarına not düşülmüş olsun diye yazıyorum:

öküze boynuz ağır gelmez


m.s. 2009, münferit bir ders

1





blog ilgisizlikten ağlıyor, başlayalı bir seneyi geçmişiz haberimiz yok.

geçmiş doğum günün kutlu olsun blöggg.