Unutulmaz Gerçekler

  -Evet sevgili blog ve bunu okumaya çalışan talihli insan evlatları "Okuyun işiniz ne?"  demek geldi ya içinden... Bu gün ben size aslında ne kadar cahil olduğumuzu anlatıcağım. Geçen günlerde girdiğim bir derste, bize fizik kitalarında(hani lisede falan) öğretilmeyen ama üniversitede mekaniğe yakın bir alan seçerseniz gırtlağınıza kadar boğulduğunuz bir kaç teorem ve ampirik formül hakkında acayip garip  şeyler öğrendiğimi anlatacağım. Bu yazıyı okuyanlar eğim ve sehim dediğimde anlamayacak o nedenle bu konuya girmeden size bazı methodlar hakkında bilgi vermeyeceğim. Ama acayip garip bişi öğrendim ki bunu da yazmadan geçemeyeceğim Meshless Method kullanılmaya çalışılıyormuş. İşin daha da ilginci ilk eğim üzerine yapılan çalışma bunda 100 sene once kadar başlamış(ciddi ve bilimsel olarak), daha da ilginci 2. Dünya Savaşına kadar kimse bunu önemsememiş ve 30 sene ölü dönemi var.  Yani totalde 70 senedir, doğayı mekanik olarak anlamaya çalışıyoruz.

   -"En ilgincide ne?" derseniz. Hala ufak bir plakayı yük altında naıl davranacağını izotropik degilse bilemiyoruz. Tahmin ediyoruz ama bilemiyoruz. Koca insanlık, o koca dedeğimiz insanlık daha emeklemiyor bile...

   -Kısaca o kadar bilgisayar, bir sürü iletişim cihazımız var ama bunların her biri sadece insanlığın  0.01'i tarafından(tamam belki rakamı biraz abarttım ama) düzgün ve emeline yönelik bir şekilde kullanılıyor. Daha çok öğreneceğimiz yasa ve denlem var ve bu nendele biz bu evrende yeni ve yolun başında olan bir tür(bilmiyorz hala başka türler var mı?) olduğumuzu anlamaya başlasak iyi ederiz.

   -Saygılarımla...

geyikli tayt ve entropinin artma prensibi

merhaba!

aylar sonra, yeni bir yazı yazma hevesiyle bloga giriş yapıyorum ama baştan söyleyeyim, konum pek bir heves kırıcı.

dünya, the global commission of drug policy gibi boş işlerle uğraşan yüzlerce kurum/kuruluş barındıran bir çöplük. bir şey yapıyor görünmek adına hiçbir şey yapmamanın güzel bir yolunu bulmuşlar, paşa paşa takılıyorlar. örneğin bunlar; eroinin, esrarın arkasına sığınıp oksijenin dünyadaki en keyif verici madde olduğu ve bağımlılık yarattığını insanlara açıklamayarak, insanlığa ihanet ediyorlar.

tüm işi gücü bırakıp dihidrojen monooksit kullanımının tüm dünyada yasaklanmasına yönelik kampanyanın bir benzeri kampanya ile insanların oksijen tüketmesini yasaklamak için mi uğraşsam diyorum. zaten bana bir dayanak noktası verseniz, dünyayı yerinden oynatırım.

ya da ben böyle düşünüyorum. zira başka türlü, bu geyikli taytı bulan adamın aklından geçenlere anlam vermekte zorlanıyorum. bunu giyenin kafasına değinmek istemiyorum bile! yukarıda yazdığım tüm bu laf kalabalığı da geyikli tayta bir açıklama getirme zorunluluğundan kaynaklanıyor. nedensellik. gerçi merovingian ne demişti?

"what is the reason? soon the why and the reason are gone and all that matters is the feeling. this is the nature of the universe. we struggle against , we fight to deny it; but it is of course, a lie. beneath our poised appearance we completely out of control."

kontrol dışına mı çıkıyoruz? tıpkı o geyikli taytı ilk kez gördüğümde olduğu gibi mi? yaşadığım büyük travma? peki o suflenin üzerindeki geyiği nasıl açıklayacaksın? rorschach mürekkep testi'ne girsem, bundan önceki hayatımda geyik olduğum ortaya çıkabilirdi. hayır, o her yerde. ama nereye baksam. geyik, geyik, geyik. kelebek etkisi, süregelen tepkimeler, sürekli artan etki.

+ sürekli mi artıyor? yani entropi gibi mi?
- evet!

termodinamiğin ikinci kanununun sonuçlarından biri de "kapalı sistemlerde entropinin (düzensizliğin) sürekli olarak artması"dır. açık sistemlerde de entropi artar ancak dışarıdan etki ile entropi artışı nötrlenebilir. olayın ciddiyetinin anlaşılması açısından (olayın felsefi yönünü bir kenara bırakarak) söyleyelim, kimi fizikçiler dünyanın sonunun entropinin artması yüzünden geleceğine inanır. kimileri de dünyanın kapalı bir sistem olmadığını belirtir ve buna karşı çıkar. ancak şu gerçektir ki, tüm bu ikilik termodinamikteki "sistem" tanımının kaypaklığından kaynaklanmaktadır. kime göre? neye göre? biraz daha yukarıya dönelim: bkz. nedensellik.

daha detayına girmeden, özetle, eğer her şey mükemmel olsaydı, entropi üretimi "0" (sıfır) olacaktı ve geyikli taytlarıyla arz-ı endam eden hanım kızlarımızın sayısında bir artış gözlemlenmeyecekti. belki bana artıyormuş gibi gelmeyecekti. belki de hiç geyikli tayt diye bir şey olmayacaktı. tabi, mükemmel olsak bile ne yazık ki eller günahkar ve biz sadece "i have a dream" demekle yetinebiliyoruz.

iyi günler!

Yılın İlk Yazısı

Selam blog,

Bugün her zamankinden farklı bir başlık kullandım. Önceleri hep yılın son yazısını yazarken şimdi yılın ilk yazısını yazıyorum.

Bu arada ben bloga girmeyeli blogun şekli şemali değişmiş. Yayın tuşunu bulmak için epey bir uğraştım. Belki de biraz kafam döndüğünden olabilir. Sen de 1 yıl ben diyim 1.5 yıl bloga bir şey karalamamışım. Ya zaman bulamamaktan ya da yazma kabiliyetimi kaybetmekten veya hevesimin kaçmasından... Adını sen koy.

Eeeee blog yeni bir yıla giriş yaptık. Taa anavatanımdan kilometrelerce uzaklarda... Çoğu arkadaşım yeni yılı saatler öncesinden kutlarken ben daha kutlayalı 2 saat geçmiş. şaraplar biralar içilmiş yeni yıla girmeden önce şampanya patlatılmış. Ama favori içkim Bacardi yüzüme tatlı tatlı bakmasına rağmen o güzel şampanyanın üzerine içmeyeceğim. Her ne kadar canım istese de... Ya da içsem mi?

Yeni yıl ne mi getirecek? Bir inanış vardır. Yeni yıla nasıl girersen bütün yıl öyle geçer diye. Umarım bütün yılım sarhoş bir şekilde geçmez. Ama şampanyalar patlattığımız ve yeni insanlarla tanıştığım güzel bir yıl olabilir bu 2013. Neden olmasın?

Her neyse blog, bütün okuyucularımızın yeni yılını kutlar güzel bir yıl dilerim.

Sevgiyle kalın,

Celicasupra