mühendisler staj yapar...

-Ustalarla kanka modu gezdiğim şu dönemde benim gördüğüm bi kaç olay;
  • Mühendis ismi böyle ağır olmasına karşın aslında hiçte oyle ağır baslı insanlar değiller. Önek dialog allta:

mühendis 1- LAN! HASAN LAAAAAAN!

mühendis 2- Buyur abi bişi mi dedin???

mühendis 1- Sus konuşma lan!

mühendis 2- ?'???**

  • Ustalar çok yılışık insanlar ve ayrıca muhabbete düşkünlük had safhada... Hemen bi örnek:

usta- Olum orada öyle dikilinir mi???

ben- Ne yapalım usta işte çizim yapmamız lazım.

usta- Lan baksana Aliiiii! Boş gezenin boş kalfası bunlara iş vermiş aq... haahhahahahaa!!!!!

ben- *.x*x+%^

usta- Daha çalışılacak sessiz bi yer yokmu aq!!! hehehahahhehehe!!!

ben- ....(denicek laf yok ki???)

  • sandığınız gibi garip olaylarrın olmasının aksine normal olaylara olabilir. örnek hazır:

ARGE deki bayan- Buyrun nasıl yardımcı olabilirim???

ben- Merhaba. Ben burada stajyerim de, teknik resim almam gerekiyor. Şu ve bu parçanın teknik esimlerini alabilmem mümkün mü???

ARGE deki adam- Sen 2 senelik mi okuosun yoksa mühendislik mi???

ben- Makina Mühendisliği okuyorum...

ARGE deki kadın- Hadi ya!!! Ben zaten anlamalıydım konuşmandan, emen veriyim teknik resimleri, bak ama 2 senelik olsaydın vermiyoruz...

ben- Sağ olun :) (içimden de sırıtıyorum ohh ohh!!!)

-Sonuç olarak hepimiz kardeşiz. Terfi isteyen varsa argeye gitsin :)

nazo gelin ayağına giyer converse

yıllar önce genç kızlar ayaklarına hal hal takarlarmış.artık öyle bi şey kalmadı günümüzde.şimdi yeni moda converse.herkesin ayağında o ondan görüyo bu bundan görüyo "anneee irem converse almış pembe ben de turuncusunu alcam" diye geçen diyologlar.biraz orjinal olun ne öyle herkes fabrikadan çıkmış seri üretimler gibi.bu olaya nazo gelin bile ayak uydurdu.bu lafın üzerine yeni moda converse şarkısı:

converse, converse,converse, converse, converse

Akşam olup gün batınca dağlara hüzün çökünce
Lale sümbül boynun eğip kurt kuzuya kem bakınca
Köye döner nazo gelin yavru ceylan gibi kaçar
Seke seke çaydan geçer nazo gelin ayağına giyer converse

Bir bakışı canlar yakar gülüşüne cihan değer
Nazo gelin ayağına giyer converse
Ayağında gümüş converse ince nakış gümüş converse
Yavru ceylan gibi kaçar seke seke çaydan geçer
Nazo gelin ayağına giyer converse

Bir bakışı canlar yakar gülüşüne cihan değer
Nazo gelin ayağına giyer converse

Converse, converse,converse, converse, converse

ampül abi yanarken

zamanında sol freyme (çerveveye), fortran isimli derse olan nefretimizi unutmamak için sayac=sayac+1 isimli bir hede hödö koymuşuz. 14 kasım 2008, 23.36 itibariyle diye de not düşmüşüz. işte o zamandan beri 3400'ü aşkın ziyaretçi edinmişiz. yedi ay için güzel bir sayı! ne mutlu bize ki biz, sadece yazarak o kadar insana blogumuzu göstermişiz. öhöm, şimdi aşağıdaki uyarıyı da göz önüne alarak listeyi -istiyorsanız- okuyabilirsiniz.

uyarı: aşağıdaki laylaylom maddeler anlık bir düşüncenin ürünü olup sadece isteyeni bağlar.


izlenme rekorları kıran bir blog oluşturmak istiyorum, mükemmelim, harikayım diyenlere öneriler:

a-) bayansanız yola bir adın önde başladığınızı unutmayın. bu avantaj, türk erkeğini için potansiyel av konumunda olduğunuzdan kaynaklanıyor.
b-) özgür kız havalarında takılın. ben yaparım ben ederim diyin. 10 birada sarhoş olmayacağınıza herkesi inandırın.
c-) bloga ip değil tık sayacı koyun. herkes "oha lan amma çok kişi girmiş bilöööğuna" desin.
d-) post atarken hayal gücünüzün sınırlarını zorlayın. her olayı abartın, olmayan şeyleri yazın.
e-) sansasyonel olun. sevgilinizle nasıl seviştiğinizi falan anlatın.
f-) hayatınızı en uçlarda yaşıyormuş gibi gösterin. örneğin, myanmar'da bir budist tapınağının tuvaletinde yaşadığınızı belirtip burada yediğiniz bokları anlatın.
g-) sürekli kendinizi övün. çevrenizdeki salaklardan -olmasa bile- bahsedin.
h-) küfür etmekten çekinmeyin. doğal halim bu, rahatım havaları takının.
i-) başarısızlıklarınızın suçunu karşı tarafta arayın. okuyucuyu, sorunun sizde olmadığına inandırmak için her yolu deneyin.
j-) borderline kişilik bozukluğunuz olduğunu okuyucuya hissettirmeyin.

sevgili staj günlüğü de bir gün daha beklesin, yarın akson hattından kendisine sesleniyor olacağım!

telefonda ilginç bir diyalog

bugün öğle saatlerinde mühendisin biri evine telefon açacaktır telefonu tuşlar ve konuşmayı eller serbest moduna alır ve böylece ahizeyi almadan konuşmasını yapacaktır fakat bu olayın az sonra komediye dönüşeceğinden haberisizdir. karşıdaki telefon çalar ve bir müddet sonra açılır.işte o diyalog:

Ç:alo?
M:alo oğlum telefonu annene versene bi.
Ç:alo?
M.oğlum ben baban telefonu annene ver
Ç:kimsiniz?
M:baban
Ç:yanlış numara

ve telefon kapanır.

tabi bu andan sonra kendimi kahkaha atmamak için zor tuttum fakat mühendisin gülmesi bizi de harekete geçirdi.tabi abartmadan güldük hayvani bi şekilde değil.

sonra oğlunun yaşını öğrendik 11 miş.fakat bu olay IQ düşüklüğü değil ses transferinin düşüklüğü neticesinden doğduğunu da not düşelim.

codename: staj, day: 7

sevgili staj günlüğü,

dün sana yazmadığımı biliyorum. aslında bugün de yazmayacaktım fakat çok alıngan birisin. bir artistlikler, bir ağlama modu, bir hayattan bezmişlik falan. hoşlanmıyorum bu hallerinden, katlanmak istemiyorum triplerine. o yüzden karalıyorum bir şeyler işte.

şimdi şunları aklında tut günlük. bor yağı kokusu beni depresyona sokmuş olabilir, bu nedenle sana yazmak istemiyor olabilirim. eğer sebep buysa ağlamana sızlamana gerek yok. tüm bunların dışında vücut dengemin bozulması da bu isteksizliğe sebep açmış olabilir. yorgunluk kaynaklı günlükten soğuma belirtileri de gösteriyor olabilirim. aldırma.

uzun uzun neler yaptığımı anlatıp şirketimin(oha) sırlarını sana söyleyesim yok günlük. belki ilerde tarihin tozlu sayfalarından birine celicasupra'nın kuşlu hikayesi gibi ilginç bir hikaye düşerim. o zaman da ismini anarım. gözlerin dolar, kulakların mark. aha-ha.

bu iğrençlikle beraber son satırlarımı yazayım da, sen de daha fazla kurşun kalem darbesine maruz kalma(!) günlük. bak seni düşünüyorum yine de. başkası olsa bu sayfayı çoktan yırtıp atmıştı.

öhhhh artık

nedir bu kuşlardan çektiğim...bugün üretim hattında geziyorum tabi bakıyoruz şu torna tezgahı bu freze felan filan fabrikanın da çatı kısmının çelik konstrüksiyonlarında kuşlar bi ordan bi bu yana uçuyorlar.tabi olayın her saat başı tv de gösterilen redbull reklamına dönmemesi için çaba sağlıyorum ne de olsa başımıza bi kere geldi bi daha istemeyiz diye.derken önüme şılap diye bi şey düştü tam kurtardık derken o muhterem kuş(onu burdan saygıyla anıyoruz) sağ omzuma tam isabet ettirdi.neyse siler yıkarız geçer felan derken bu sefer öyle bi biriktirmiş ki hayvan(sanırım kabız olmuş) sanki deve kuşu sıçmış kadar oldu.omzumda resmen inşaa edilmiş bi gökdelen ve bunu taşıyan bi stajer tuvaletin yolunu nasıl bulur bunu bugün öğrenmiş oldum.her ne kadar staj defterine bu olayı yazmayacak olsam da...

hayvan bi bakar aşağıda insan mı var kedi mi var köpek mi var diye.ne zaman gelirse şıppp diye koyuveriyolar.tamam hadi isal oldu diyelim tutamıyor hayvancağız önce bi baksın bakalım aşağıda ne var ne yok sonra çaktırmadan yapsın.ne öyle hergün hergün klozete döndük bizde iyice...

mccormick mccormick sür tarlayı mccormick



geçen sene arkadaşların evinde kanepede yatmış mışıl mışıl uyurken birden kulağıma ilginç bi müzik geldi.ilk önce türkü zannedip aldırmazken birden mccormick lafını duyunca uyanma ihtiyacını duydum.karşımda kanal 26 ve yayınlanan ise bi mccormick reklamıydı.dayı mccormick e binmiş tarlada araca spin attırıyordu.o günden sonra bizim için yolda ferrari tarlada ise mccormick....

orjinal reklamı bulamadım ama o muhteşem müzik karşınızda.

fotoğraf çekinme sanatı

ben gibi fotoğraf çekinmeyi, çektirmeyi sevmeyen birisi için en depresif anlardan biridir fotoğraf çektirmek. hayattan soğuma sebeplerinden biridir aynı zamanda. işkence gibi gelir çoğu zaman. çekiyorum cümlesinden sonraki 2-3 saniyelik durgunluk haline söylenecek söz bulamıyorum zaten!

hele o zoraki gülümseme yok mu ooo? nefret ediyorum biraz gülümse dediklerinde!

facebook diye bir şey var biliyorsunuz. herkes fotoğraflarını koyuyor oraya; en cicili, en bicili olanları tabi. kimse sıçarken yüzünün aldığı ifadeyi fotoğraflayıp koymuyor! azıcık derine iniyoruz ve fotoğraf çekilirken başını yana eğen kızlar'a geliyoruz. işte o yapmacık gülümsemenin en çok yakıştığı kızlara!!!

zamanında facebook hakkında yazdığım kusmuğun içinde insanların ne kadar sahte olduklarını belli etmek zorunda mısın? diye yazmıştım. bu maddenin içine de giriyor bu tipler işte.

her neyse efendim, şimdi bu kızların bildiği bir şey var galiba.

1-) insan neden fotoğraf çekinirken kafasını yana eğer? (eğebilir?)
2-) neden yapmacık bir gülümsemeye ihtiyaç duyarız?
3-) doğal olmak çok mu zor? (sıçarken çekilmiş fotoğrafınızı ifşa edin demiyorum!)

bu üçünü istiyorum işte. şimdi abuk fotoğraflara bardağın dolu tarafından bakalım.

söz konusu fotoğrafların hayatta tek yerde işe yaradığı tarafımdan gözlenmiştir. arkadaş arasında konuşurken ortamı şenlendirmek için kimlik kartı çıkarılır (benim gibi zombi fotoğrafı olanlar yapar bu eylemi tabi), elden ele herkese gösterilir, hahaha diye kahkaha atılır, kimlik yerine bir daha çıkarılmamak üzere konur. hepsi bu kadar işte.

başka bir sosyal tespitte görüşmek üzere blog, kendine iyi bak.

codename: staj, day: unknown

sevgili staj günlüğü,

iki gündür sana yazmadığımın farkındasındır umarım. seni krank'a benzettiğim için bana trip atıyorsun, ben de buna kızıp sana yazmıyorum. oh olsun.

hemen alınma be günlük, şaka yaptım. ama sende sor bir neden yazmıyorsun abi? diye. bende sana cevap vereyim: staj olmadı ki neyini yazayım.

şimdi tam olarak şöyle oluyor günlük. perşembe sabahı (sabah dediysek saat 10.30 gibi) ben, büroda ayak işleriyle uğraşırken tüm bilgisayarlara aynı mail düşüyor: öğle yemeğinden sonra saat 14.00'da tüm stajyerler toplantı salonunda hazır bulunsun. ilk tepkimiz herhalde birkaç stajyer haddini aştı, bu yüzden de kulağımızı çekecekler yönünde. çok da iplemiyoruz tabi. (3. çoğul şahıs eki kullanıyorum, biliyorsun büroda 3 kişiyiz günlük) ne de olsa tuzumuz kuru.

kısa geçelim, toplantı salonuna giriyoruz ve elimize bir kağıt uzatıyorlar. kan sayımı, akciğer röntgeni falan da istiyorlar normal karşılanabilecek diğer belgelerin yanında. ne oldu ki acaba? derken olayı açıklıyorlar. sabah stajyerlerden biri bayıldı, sorun oluştu diyorlar ve ekliyorlar: bu belgeleri tamamlamadan staja gelmeyin, bugün (perşembe) 16.00 vardiyasıyla beraber çıkıyorsunuz, cuma izinlisiniz, belgeleri tamamlayamazsanız pazartesi de izinlisiniz.

eee'si işte bu günlük, yazacak bir şey olmadığı için sana yazmadım. malum sen staj günlüğüsün, sana sadece stajla ilgili şeyler yazıyorum. peki bunu neden daha erken yazmadın? diye soracak olursan da sayfanı yırtarım günlük; canın acır. şuna bak, artist midir nedir?

olimpiyatlardaki düşey atıcılar:kuşlar

halk arasında kuş pisliğinin(bokunun) uğurlu geldiğini ve bunun sonucunda da yok bi bilet al yok loto oyna yok bilmem ne yap kesin çıkar felan bunlar tamamiyle hikaye.hiç bi halta da yaramıyor alt tarafı dışkı işte ne olacak.dün yürüyorum minakortis le tellerin üstünde duran 20 civaranında kuşun altından büyük bi çaba ile geçmeye çalışıyoruz.tıpkı lazerli odaya girmeye çalışan insanlar gibi.herneyse o kadar dikkat etmeme rağmen onlardan bi tanesi(ah bi bulsam onu) üzerime nacizade birikimini bi güzel boşalttı.biraz küfür biraz sevinçle(bilet alayım bu sefer çıkar diye)uğurlu dışkıyı temizlemeye başladım.sonra karşıma çıkan ilk biletciden de milli piyango(çeyrek bilet) aldıktan sonra bu sabah itibariyle bana çıkan piyangonun para değil sadece dünkü dışkı olduğuna karar verdim.iyi ki kuşlardan sadece bi tanesi yaptı ya sürü piskolojisiyle davransalardı....

bir delinin staj defteri-2

sevgili staj defteri,

bugün benim için çok yorucu bi gündü bütün gün boyunca kah orada kah burada çeşitli aktivitelerde bulundum.sabah kumpas saklamaca oynadık.en sonunda stajer arkadaşlardan biri kumpası nereye koyduğunu unutması nedeniyle kumpas tarih oldu.öğlene doğru biraz üretim hatlarında gezdim sonra birden yorulduğumu hissettim ve bi kuytu köşe bulup uyudum.daha sonra telefonumun saati çaldı bu öğle yemeğinin habercisiydi.her yemekten 2 şer adettten toplam 10 adet yemek tabağı alıp onların tamamını mideye indirmiş olmama rağmen açlığım bastırılılamadı bu yüzden kantinden aldığım 1 adet eti balık krakerle beraber karnımın doyduğunu hissettim.daha sonra fabrikanın bir yerinde bulduğum bağlantı kablolarını bir kısmını kopararak aldım(umarım o makina kullanılamayan bi makinaydı) herneyse onları bir güzel birbirine bağlayarak hamak yaptım.hamağı bahçenin güzel ve serin bi yerinde 2 ağacın arasına bağlayarak 1-2 saat hamakta kestirdim.bi kaç saat sonra kulağıma forklift sesleri geldi bi baktım ustalar go kart misali yarışıyorlar bi de pist yapmışlar kenarlarına lastik çekerek.ben de onlara katıldım.adımı yarışacaklar listesine yazdırdıktan sonra önce sıralama turlarına ardından yarışa katıldım.bi kaç tur yarıştıktan sonra forkliftimin bozulmasıyla beraber f1 aracı bozulmuş bi pilot gibi üzülerek forkliftten çıktım ve pistin yan tarafında takım arkadaşım şumi ustayı(biz ona öyle deriz arkadaşlar arasında) seyrettim ama onun da aracı bozulunca o da birinciliği kaybetti ve bölümlerimize koca bir 0 puan alarak geri döndük.bölüme geldiğimde saatin 6 ya yaklaştığını farkettim ve eşyalarımı toplayarak servise doğru gittim.bugün şansımıza 98 model yıpranmış boyası solmuş bi servis denk geldi.serviste de bi kaç saat kestirdikten sonra uyandığımda iniş durağımı kaçırdığımı farkettim ve sonuç eve yürüyerek gidiş.

bugünlük bu kadar staj defteri görüşmek üzere.

codename: staj, day: 3

sevgili staj günlüğü,

bu satırları yazarken anladım ki, acayip krank'a benziyorsun. (anladın sen onu!)

bütün gün işleyişi izleyip incelemekten öldüm bittim, yatıyorum ben görüşürüz.

codename: staj, day: 2

sevgili staj günlüğü,

bugün, meslek hayatımın ilk tam çalışma gününü geride bıraktım. dünü saymıyorum, sebebi yarım günlük oryantasyon (sanki türkçe'si yokmuş gibi oryantasyon diyolar buna) ve 4.5 saatlik çeviri maceram. (sebebi kelimesini kullanarak ne kadar doğru bir iş yaptım bilmiyorum, sebepleri de güzel durmadı orda be günlük!)

her neyse günlük, bugün ilk kez fabrika sahasına inmenin heyecanını yaşadım. aslında gün sıkıcı başlamıştı; 400 sayfaya yakın çıktı alıp, bu sayfalardaki verilerin bir kısmını excel tablosuna dökerken günün yarısı çoktan bitmişti. yiyemediğim (azcık yedim abi) öğle yemeğinin ardından, büroda kimseyi bulamamla beraber (iyimser bir tahmin olarak toplantıdalar herhalde dedim) fabrika sahasında bir gezintiye çıktım lan belki birini bulur soru sorarız umuduyla. bendeki de şans işte, çay molasındaymış herkes. tam da fabrika ne kadar sessiz, işçiler nerde lan? diyordum kendime. onlar (işçiler) boş çay bardaklarıyla çalışma yerlerine dönerken, benim de büroya gidip yetkili mühendisin gelip gelmediğini kontrol etmem gerekiyordu.

Oysa toplantı hala devam ediyordu ya da ben öyle sanıyordum! boş boş duracağıma staj defteri yazayım bari diyerekten fabrika tanıtımı ile işe girdim. ıkına sıkına doldurmam gereken iki sayfayı doldurduktan sonra uyumak üzere olan bünye toplantıda sandığım yetkili mühendisin ağaçtan topladığı eriklerle kendine geldi, derken stajı yalnız yapmayacağıma dair müjde(ler) kapıdan içeri süzüldü. evet, artık tek başıma sıkılmayacaktım büroda!

yeni gelen arkadaşların da verdiği cesaretle ulan üç kişiyiz, herhalde kıramaz artık bir çıkarır gezdirir bizi diyerekten teklifimizi sunduk, olumlu yanıt aldık.

motor güzel aletmiş günlük!! gittik gördük, beğendik. yani anlayacağın bugün fabrikada, proses (endüstri mühendisleri çok seviyor bu kelimeyi) hakkında -çok detaylı olsa bile- bir gezinti yaptık, inceledik, öğrendik. detaylara girmiyorum, malum şirket sırrı :b

bugün sana çok fazla günlük demedim günlük, bunda düne nazaran daha çok uyumamın etkisi büyük. neyse; üçüncü günün sonunda görüşmek üzere,
ciao

codename: staj, day: 1

sevgili staj günlüğü,

öncelikle, sabah 06.15'de kalkmış bünye sana bu satırları hala yazabiliyorsa sana olan sevgisindendir; sevildiğini bil günlük. evet ne diyordum? staj evet.

bugün stajın ilk günüydü günlük. to tell you the truth, ilk günün bu kadar yorucu geçeceğini düşünmemiştim. tabi bunda gece -neredeyse- uyumadan sabahın köründe uyanmış beynin yan etkisi azımsanmayacak kadar çok. (cümle içinde kendimle çeliştiğimi biliyorum.)

fabrikalar garip yerlermiş günlük, içindeki insanlar da öyle. ilk günden ne hissetmem gerektiğini bilemedim be günlük, bir el atıversen? kızsam mı, sevinsem mi, üzülsem mi? kızmak demişken, 8 sayfalık yazıyı 4.5 saatte doğru dürüst çeviremeyen (ingilizce'den türkçe'ye) kendime mi kızayım, yoksa 8 sayfa teknik bilgi içeren konu hakkındaki yönergeyi bana çevirten rütbesini bilmediğim kişiye mi bilemedim. çok da güzel daldan dala atlarım günlük, öğreneceksin yavaş yavaş beni.

keşke her şey bir delinin staj defteri gibi olsaymış diyemeceğim çünkü öğrenecek çok şey var günlük! ekrana bakarken anladım ki ben uykusuzluktan ölüyorum(!) günlük. başka bir sayfanda görüşmek üzere. paso günlük demişim sana günlük, kusura bakma! (başlığın boktanlığı için ayrıca özür dilerim.)

staj günlükleri serisinin tüm yazıları için tıkla.

bir delinin staj defteri

sevgili staj defteri sabahın köründe kalkdım elimi yüzümü yıkadım dişlerimi fırçaladım üzerimi giydim(tabi yatak giysisiyle gidilmez) ve xxxx fabrikasına gittim.sabah sabah bize çay ikram ettiler sağolsunlar.öğleye doğru o tavlada çok bilmiş bi ustabaşıdı ya hani ben herkesi yenerim yok ben 2 mars bi düz yaparım diyen ahanda o ustabaşıyla tavla oynadık sonuç 5-1 yenildi.daha sonra müdürlerle(bizim kankalarla)muhabbet ettik ayaküstü.yok bu aylık satışlar şöyle yok daha fazla ar-ge ye önem vermeliyiz felan filan.daha sonra öğle yemeğine gittik.yemekte kurufasulye pilav yanında ayran ve salata vardı.yemekler lezzetliydi ama sunum daha iyi olabilirdi.öğleden sonra havanın sıcaklığıyla mayışan ustalar gel bi batak atalım dediler.ilk bi kaç el ihaleye girip yüksek puan toplasam da sonraki eller pek de iç açıcı değildi.ben de kumarda kaybeden aşkta kazanır diye kendimi avuttum.daha sonra vardiya bitişini gösteren zil çaldı herkes büyük bi sevinçle evlerine dağılmak için servislere bindi.servis otobüsü konforludu biraz şöför abi dikkatsiz kullanıp ön tamponda bi kaç çiziği olsa da gene de yeni sayılırdı.eve vardığımda akşam 8.00 i bulmuştu.havanın sıcaklığı yerine serinliğe bırakmıştı.bugünlük bu kadar yarın görüşmek üzere esen kal staj defteri.

siempre me quedará

arkadaşım ali'nin tavsiyesi, kendi tabiriyle güneşin doğuşuna karşı çayınızı yudumlarken dinlenesi şarkı. daha çok aşk şarkısı gibi duruyor ama olsun, sizi bu tanımdan mahrum edemezdim. dinleyin & dinletin efendim:

http://rapidshare.com/files/244118352/Bebe_-_Siempre_Me_Quedar_.mp3.html



google translate diyor ki: siempre me quedará = ben her zaman olacaktır. ilahi google, sen adamı öldürürsün.

dipnot: serdar ortaç isimli şahsın iki kalp şarkısında kullandığı sample bu şarkıdan araktır, belirtelim.

kodneym: staj

bitmiş final haftasından sonra celicasupra, itron ve minakortis olaraktan yepyeni bir maceraya atılıyoruz pazartesi sabahı. maceramız fabrikaların üretim hatları üzerinde geçecek. codename: staj

söyleyeceğim şudur ki; bünye(m/miz) imkan verdiği oranda stajda karşılaştığı(m/mız) ilginç durumları buraya aktarmaya çalışaca(ğım/ğız). çok boktan cümle oldu. ama anladınız siz -sanırsam-. ve tüm yazılarımızı staj günlükleri etiketinde bulabileceksiniz. (itron ve celicasupra üşenmezlerse etiket coşacak, çok da güzel olacak :b)

ciao.
bir de her çav diyeni solcu özentisi liboş olarak yaftalamazsanız sevinirim.

Yeni bir kullanım tarzı PHILIPS MP^3 player

PHILIPS MP^3 PLAYER
-Uzun suredir mp3 player kullanıyorum ve ilk kulanımda daha digerlerinden farklı olduğunu anlayabiliyorsunuz. Phılıps mp3 player sese kalıtesı olarak rakiplerinden çok daha iyi, menu kullanımı olaraksa gayet kolay dil seçeneği çok fazla ve basit düzeyde tutularak ingilizce bilmeyen insanların bile kullanımı sağlanmıs...


-Kısaca soylemem gerekirse harika ve renk olarak siyahın tercih edilmesi uyumu yakalımıs J hariaka herkezin kullanmasını tavsiye ederim sayın hayranlarıma saygılarımı yollarım...



-Herkeze tavsiye ederim :) kullanmayan bilemez...