yol

böyle başlık attım diye buraya bir aşk hikayesi yazacağımı sananlar, hiç vakit kaybetmeden alttaki yazıya göz atmaya başlasın; yol, bir isyan yazısı olacak zirâ :b

trafikte esas olan sakin kalabilmektir öyle değil mi? lakin, araba kullanırken sabır taşlarını çatlatanların sayısı hiç de az değildir. işte o taşlardan biri, bugün, bende çatladı.

sabah, o gece deliksiz geçen bir uykunun ertesinde gayet mutlu bir şekilde makine elemanları tasarımı dersine doğru yol alınmaktadır. okula girene kadar her şey her zamanki seyrinde devam etmektedir. meşelik kampüsüne çevre yolundaki(alttaki) kapıdan girilmiş, öndeki arabayla takip mesafesi korunmakta, okul içindeki hız sınırları dahilinde seyredilmektedir. derken dönel kavşağa gelinir ve olaylar gelişir. öncelikle hatırlatmamızı yapalım: kavşaklarda; dönüş yapan sürücüler, doğru geçmekte olan araçlara geçiş hakkını vermek zorundadırlar. bundan sonra şeklimizi inceleyelim:


turkuaz ile şema edilen araç beni kulladığım, gri ile gösterilen araç ise sabah sabah neşemi bozmaya çalışan araç. bu aracı kullanan insanın bu kuralı bilmediğine eminim. hadi geçelim kuralı önümdeki araçla arama, burnunu sokmaya çalışmana ne gerek var?

tabi ani bir refleks ile sağa kırıyorum direksiyonu. iyi ki sağda araba yok, olsa ona geçireceğim bir güzel. sabah sabah gerçekleşmesi muhtemel bir kazayı önlüyorum böylelikle. hala sakinim. arada olur böyle diye geçiştiriyorum.

öğleden sonra, istatistik dersinden çıkıp ev yoluna koyuluyoruz itron ile beraber. okulun içinde sorun yok bu sefer. anlatıyorum sabahki olayı itron'a. eskişehir'i bilenler için söylüyorum, atatürk bulvarı ile tramvay hattının kesiştiği yerdeki ışıklarda duruyoruz. yeşil ışık yanıyor ve hareketleniyoruz. sola dönmek için bekleyen araçlardan biri aniden sağa sinyal verip önümüze kırıyor direksiyonunu. selektöre abanıyorum. sağa kırıp kurtarıyorum gene. yine sağdan araba geçmiyor, yine şanslıyım. sürücüyle göz teması kurmak için sola bakıyorum ve anlık bir sinirle kornaya hayvanlar gibi basıyorum -sıcağın etkisi de var bunda kesinlikle-. o güne kadar gereksiz yere korna basıp kulağı s....lere en sağlam küfürleri eden ben, bir anda onlardan biri oluveriyorum.

kuralları ihlal etmemekle, iyi bir sürücü olmakla övünen ben, feci şekilde hırslanmış haldeyim, hız limitleri umrumda bile değil. basıyorum sol şeritten gaza. önümde sakin ve kurallara uygun şekilde giden celica'yı selektör manyağı yapıp sol şeritten kovuyorum. migrosun önündeki ışıklarda sağımdaki arabaya makas atıp duruyorum. tepkisi umrumda bile değil. hafiften rahatlıyorum bu hareketten sonra. güzel şeymiş kuralsızlık.

artık alıştığım rutin şerit ihlalleri, sinyal vermeden yapılan dönüşler, olup olmadık yerlerde durup dörtlüleri yakıp aracını bırakan aptal sürücüler gözüme daha çok batıyor. iki şeridi ortalayıp giden embesillere daha bir sinir oluyorum. hepsine küfrediyorum içimden.

itron, sağımda sinmiş bir halde beni sakinleştirmeye çalışıyor, "bak bu kadar çok selektör atılmaz, ben bile yapmıyorum işte yazıktır boşver." diyor. iki buçuk şeritli yolda -nasıl oluyor demeyin, şerit çizgisi falan yok yolda- sağdaki iki şeridi -gözle çizilmiş iki şerit diyelim- ortalayıp duruyorum. dörtlüleri yakmıyorum bile. yanımdan geçip bana içinden küfredenler umrumda bile değil çünkü. itron'u indiriyorum orada. eve doğru sürüyorum arabayı. ev yolunda biraz daha sakinleşiyorum, oluyor bitiyor.

eminim, daha kötülerini yaşayanlar -hatta her gün yaşayanlar- vardır ama buraya biraz isyan ederim, biraz rahatlarım diyerek yazdım işte. öylesine.

Bunu Palaşmalıyım...


-star wars fanatiği olduğum yakın çevrem tarafından bilinmektedir ve aşşağıdaki resim benim çok gülmemi sağladı... :)))) Buyrun reme bakalım;
DARTH VADER İN İstanbul

yaklaşım-ül mühendis


mühendislik yaklaşımıyla hayat diye başlık atmışsınız blogunuza, hani hiç mühendislik yok diyenler için bir yazı yazmak geldi içimden. yani varsa, olmayabilir de. ama gün gelir soran olursa yapıştırırım bu post'un linkini alnına!

şimdi herkesin bildiği, öss'ye çalışırken rehber hocalar tarafından aklımıza kazınmış olan "müzik dinlerken ya da tv izlerken ders çalışılmaz" olayına farklı bir açıdan bakalım. grafik ile şu eğik yazdığım rehber hoca sözü arasında pek bir bağıntı yok farkındayım. aslında oraya güzel bir söz bulabilirdim de rehber hocamdan aklımda bir tek bu kalmış ne yapayım? tv falan diyince dedim yazayım. neyse, grafiğimize dönelim:

(a) grafiğinde ilk önce ders çalışıp sonra tv izleyerek mevcut zihinsel uyanıklığımızı en iyi şekilde kullanabildiğimiz gösterilmeye çalışılmış. (b) grafiğinde ise ders çalışma işlemi sona alındığında, dersi anlamak için gerekli zihinsel uyanıklığın sağlanamadığını görüyoruz. grafikteki boyalı alanlar ise tersinmezliği gösteriyor. evet, termodinamikte hesaplamaktan bıktığımız; kullanılamamış potansiyel. (b) grafiğinden de görüldüğü üzere, ilk önce tv izlemekle hem kullanılamayan potansiyel artmış(?) (aslında; elimizde sayılar olsa, boyalı alanlardan kesin bir sonuca varabiliriz), hem de söz konusu ders anlaşılamamıştır.

bu grafikten yaşantınız için çıkarabileceğiniz ders; dikkat gerektiren, önemli işlerinizi zihinsel uyanıklılığınızın en yüksek olduğu zamanda (mesela uyandıktan sonra) beyninizi dinlenme evresine geçirmeden (tv izlersen o evreye geçersin bak demedi deme) önce yapmanız gerektiğidir. alın size ispatı. rehber hocanız boşuna söylemedi size. biz de mühendisçe yaklaştık. tersinmezlik dedik. bak işte termodinamikte biz bunu gördük harikayız biz mükemmeliz demedik. çünkü bu grafik kitapta mevcut. hatta açıklama da yazmış adam. ben sadece bir şeyler karaladım üzerine, siz de okudunuz. "eee zaten ben bunu biliyordum" diyorsanız aşağıda bir mısrası verilmiş şiiri hatırlamaya çalışın, gidin pencereyi açın, içeri hava girsin.

orman ne güzel, ne güzel.

EDS


-EDS kadar kafamıza taş düştü!!! Bıktırdı bizleri!!.

-Bu EDS denen illet hatımıza girdiğinden beri, önce kırmızı ışılara bakışımız değişti; artık onları nomal işaretçiler olarak değil birer caza canavarı olarak görmeye başladık... Bir de son zamanlarda özellikle istanbulda olmak üzere hız kameralı EDS'ler geldi, onlar geldiğinden beride yollar çileye dönüştü. Yıllardır sahil yoluna çıkmak benim için bi zevktir ama bunlardan dolayı 50km hız limiti olan sahil yolu artık işkence oldu. Eskiden bu yolda seyahat 10 dakika sürerken şimdi yavaş giden birsürü araç yüzünden 10 dakikalık yol bizlere 30 dakka oldu. Flyin'e giderken 1000 kere düşünüyoruz ve streside cabası, "Acaba kameraya yakalanır mıyım??? Yok kırmızı yanarsa ne olur???" yeter istanbul belediyesi yeter! Bizde insanız bize de acıyın bari hız limitini 70 yapın... Ne olur!

EDS

-Duyduğuma göre ABD'de birkaç söför bu kameralar yüzünden delirmiş. Hatta bi tanesi direkteki(fotografını koydum-benzerini-) EDS yüzünden direği kesmeye kalkmış ki bence kesinlikle ama kesinlikle haklı! Haaaa.. Tabi direği keselim demiyorum ama... Ne olur belediyecim ne olur bari 70 yap şu sınırı?! 50 çok yavaş =((((((((

-NOT: EDS sistemi gayet yararlı bir sistemdir ve istanbulda trafik ihlallerini %90 oranında azaltmıştır, fakat günümüzün güvenlik sistemleri çok gelişmiş olan araçları için 50 km hız limiti çok düşüktür ve değiştirilmesi dileğimdir...

blogun çancısı anketi

akademik takvime göre sisteme not girişinin sonuna denk gelen pazar gününün bitmesine saniyeler kala açıklanmış üretim planlaması dersi final sınavı sonuçları ve harf kodu ile bir dönemi bitirmiş bulunmaktayız. Sonuçlar sıcaklığını korurken anketimizi ekleyeyim dedim. benim oyum kime bellidir zaten...