16.47

16.48
16.49
16.50

baharın yüzünü göstermeye başladığı şu günlerde üzerime çöken mevsimsel değişimden kaynaklı rehavet hissini ortadan kaldırmanın yolunu bulamadan yukarıdaki gibi dakikaları sayarak ömür harcayan öğrencimsi yaşam formu olarak sözlüklere geçmesi gereken ben, popo izi okuyuculu sandalyemde otururken düşündüm: "neden bloga yazmıyorum arkadaş?"

itiraf ediyorum. yukarıdaki cümleyi kurmak için çok çalıştım. çalıştım, başardım. çalışan başarır zaten. eh, görüyoruz çalışanları dolayısiyle başaranları. reklamlarda röveşata'ya kalkan emsallerine -görünüş itibariyle- benzemese de görüyoruz.

kimse üstüne alınmasın tabi, ortaya söylüyorum ben. bir nevi deşarj. evet evet.

saçlarım da uzadı zaten, bu da üzerine tuz biber olsun. buradan, yemeği tatmadan tuz atan arkadaşlara da selam edelim bari. bari demişken; geçen yaz kafamız esti, atlayıp uçağa italya'ya gittik. tarih kitaplarında adını duyduğumuz efsane kale otranto'yu görmeden italya'dan ayrılmayalım dedik. kale güzel. neyse. kale'de aradığımız eğlenceyi bulamayınca ortamlara akmak için bari'nin yolunu tuttuk. yolda, aniden sadri bey'deki gibi bir hâl geldi üzerime. celicasupra bana baktı ve şöyle dedi:

-uçuyorsun!

şimdi şu yazdıklarıma bir baktım da, galiba harbiden uçuyorum.

Hiç yorum yok: