27 eylül pazar günü. direksiyon sınavı öncesi. sabahın köründen kalkıp sürücü kursunun tepebaşı'ndaki bürosuna gidiyorum. sabah ayazı -ki şu an hasta olmamın sebebidir- iliklerime işlemiş. içeri geçiyorum, ne de olsa 11. sıradayım iki saatten önce bana sıra gelmez. hocaların çay içip yemek yedikleri masalar var içeride. tabi sınav günleri komisyonların yağlandığı yerler o masalar. ikramlar, poğaçalar, nescafeler falan.
her ne ise, o masalara yakın bir yerde boş bir sandalye bulup yerleşiyorum. yoldan aldığım açma'yı yemeye başlıyorum. sınav henüz başlamamış, komisyonlar kahvaltı ediyor daha. derken içeri adamım biri giriyor. ilk elden -kurs sahibi- tarafından karşılanıp benim yanımda bir yerlere oturuyor. hizmet aksamıyor tabi, hatta bu yeni adam "haşhaşlı yok mu ya?" diye azarlıyor birini.
lan, kim bu adam amk? diyorum içimden. -sonradan şube müdürü olduğunu öğreniyorum.- adam simidini yudumlarken telefonu çalıyor. benim de işim yok ya, göz hapsine alıyorum adamı. bir saniye diyor adam telefondaki kişiye. ceketinin cebinden bir kağıt ve bir kalem çıkartıyor.
bir şeyler yazıyor kağıda sonra telefondaki adama herkesin duyabileceği bir sesle: "hangi kurs?" diye soruyor. cevaptan sonra tamam diyerek telefonu kapatıyor. kağıdı önüne koyuyor. simidini yemeğe koyulduğu bir vakit -beni göremez diye- kafamı kaldırıp önündeki kağıtta ne yazdığına bakıyorum:
xxxxx sürücü kursu
xxxxxxx kubilayoğulları
xxxx osmanlılaştıramadıklarımızoğlu (tabiki bunlar değil)
hasssiktir diyorum içimden.
çayının son yudumunu da içip aniden kalkıyor yerinden, "kahvaltı için teşekkür ederim, işim çıktı, gitmeliyim." diyor az önce haşhaşlı yok mu? diye böğüren halinden eser kalmamış halde; nazikçe. söz konusu sürücü kursunun bürosuna doğru yola koyuluyor muhtemelen. elindeki kağıtta yazan isimleri vermeye.
yukarıda da söylediğim gibi, "şube müdürü bu adam" diye fısıldaşıyorlar yanımda.
tekrar "ha sktr" diyorum, "direksiyon sınavı bile mi satılık?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder